10 Ekim 2011 Pazartesi

AMARGİ: KİM TUTAR SENİ BACIM? BACI'YA SEVECEN BİR İÇ BAKIŞ DENEMESİ (10.10.2011)

10 Ekim 2011 AMARGİ

http://www.amargidergi.com/node/48

Kim Tutar Seni Bacım? 'Bacı'ya Sevecen Bir İç Bakış Denemesi

Kumru Başer

“Anne sana gençken partide bacı derler miydi?”
“Yoo, o sonradan sizin zamanınızda olan bi şey.”
Bir türlü kafamda şekillenemeyen yazım için annemden medet umarak konuya girdim. 1963-1968 arasında Türkiye İşçi Partisi içinde aktif olarak çalışmış, önemli sorumluluklar almıştı.
Haklıydı. Benim de çocukluğumdan hayal meyal hatırladığım annemli babamlı sol ortamlarda içki sofraları, şiirler okumak, ortalık yerde aşk ilan etmek, dans etmek, şarkı söylemek vardı. Kadınlara ya isimleriyle ya da hanım, hanımefendi diye hitap edilirdi.
‘Bacı’nın hayatıma girişi aslında kendimi bilebildiğim kadar eskilere, Yozgatlı saygıdeğer bir matriyark olan babaannemin arkadaşlarıyla ‘kele bacım’lı sohbetlerine dayanır. Bu yüzden mi bilmem ama bana hep daha çok kadının kadına pek sevecen bir hitabıymış gibi gelir ‘bacı’nın bu orijinal hali.
Ama büyük şehirlerdeki akranlarım arasında tutunmadığı için midir nedir bir türlü doğallıkla kullanamamışımdır. Oysa kulağı, sonradan uydurulmuş cilalı taş dili gibi acıtan ‘kız kardeş’, ‘bacı’nın yerini hiç bir şekilde dolduramaz.
‘Bacı’nın Anadolu dağarcığındaki bu geleneksel orijinal anlamından koparılarak, 1970’lerin sonlarındaki özel bir tarihi dönem ve o dönem içinde belli alanlarda günlük sol söyleme giren ikinci hali ise bambaşka bir şey.
Her şeyden önce bu ‘bacı’ ya da ‘devrimci bacı’ esasen kadının kadına değil, erkeğin kadına hitabıdır.
İlk bakışta ‘arkadaş’, ‘yoldaş’, ‘hocam’ gibi sol içinde yaygınlaşan diğer bazı hitap biçimlerine benzetilebilirse de bu ‘bacı’nın tamamen farklı bir çıkış noktası ya da varoluş sebebi var.
Devrimci durumlara, toplumsal çalkantı dönemlerine has bir olgu olarak önemli bir kesim kadının, patriyarkada meydana gelen arızi çatlaklardan kendilerini yukarı çekerek eşitleşme-özgürleşme fırsatı bulduğu bir durumun ve devrimciliğe-sosyalistliğe içkin eşitlik fikrinin, sol örgütlenmelerdeki hızlı kitleselleşme ve kırsallaşmanın getirdiği ahlakçılıkla havada çarpıştığı anın bir ürünü de diyebiliriz bu ikinci ‘bacı’ya.

 “Bacı size uğrayacak, nöbete de kalacak”
Kişisel olarak ‘bacı’lıkla tanışmam üniversiteye girdiğim 1976 yılına değil, bir yıl sonrasında, köy köy göçüp Ankara’nın etrafındaki yamaçlara konmuş gecekonduları geceli gündüzlü dolaşmaya başladığım günlere rastlıyor.
Türkiye ortalamasının üzerinde bir işsizlik ve yoksullukla boğuşmalarına rağmen bu gecekonduların çoğunda o sırada en yakıcı sorun can güvenliğiydi.
Alevilikleri ya da belki geleneksel olarak CHP’ye oy verişleriyle solcu diye ün yapmış mahallelerin kahveleri, otobüsleri, evleri ve sakinlerinin silahlı saldırılara uğraması, taciz atışları ahval-i adiyeden. Mahalleli geceleri nöbet tutuyor.
Devletin güvenlik güçlerinin de kendilerine baskıya yöneldiğini görüyor ve daha önce ve sonraki dönemlerde görülmemiş bir hızla radikal sol ile, devrimcilerle kucaklaşıyorlardı.
İşte o günlerden bir gün ben de kapısı çalınan bir konduya yanımdaki erkek arkadaşım tarafından “Bacı size sık sık uğrayacak, nöbete de kalacak” gibi sözlerle tanıştırıldığımı hayal meyal hatırlıyorum.
Benim gibi birçok kadının aileden devlete her türlü otoriteye karşı ‘kim tutar beni’ hissiyle yaşadığı yıllardı.

Bacı konjonktürü
Deneyimler eminim bazı farklılıklar gösterecektir ama ‘bacı’nın sol popüler kültüre girişinin, sol hareketin aynı anda kitleselleştiği, kırsallaştığı-Anadolulaştığı, hızla militanlaştığı ve hem de bendini aşıp akmak isteyen bir sürü kadının varlığıyla günlük hayatta nasıl baş edeceğini bilemediği o kavşakta gerçekleştiğini düşünüyorum.
Bu kavşakta ‘devrimci’ kavramının erkekleri ve kadınları bir yere kadar da olsa eşitlemeye yetmediği yerlerde ve zamanlarda ‘bacı’ giriyordu devreye.
‘Bacı’nın altında katmer katmer birçok anlam ve çelişki bulmak mümkündür.
Kız kardeşini ya da kızını ‘hava karardıktan sonra sokaklarda fink atıyorsun’ diye dövebilen bir erkeğin, olmadık saatlerde hem de erkeklerle beraber sokak sokak gezerek siyasi çalışma yapan solcu kadının namusunu sorgulamamayı kabullendiği geçici bir akdin ifadesidir mesela.
Bunu ancak kadını rahibeler gibi cinsiyetinden, cinselliğinden ayırarak, dolayısıyla da ‘kadınlık’ durumundan müstesna sayarak yapabilir. Ama ‘devrimci bacı’nın kadınlığa konan sınırlardan müstesna sayılması, çoğu zaman çevredeki tüm kadınların statüsünü etkilemediğinden, ‘bacı’lık müessesesinin kadınlar arasında tuhaf bir ayrışma ve hiyerarşi yarattığını, bu anlamda kız kardeşlikle bir ilgisi bulunmadığını, hatta yer yer kız kardeşlik duygusunu zedeleyebildiğini söyleyebiliriz.
‘Bacı’ erkeklerce birçok başka nüansla da kullanılır. Bazen aslında kadının zayıflığına inanmış bir erkeğin ‘kadınsın ama yine de sana güveniyorum’ demek istemesidir, bazen bir kadınla aynı ortamı nasıl paylaşacağını bilememenin paniği içinde ‘kadınsın ama dünya ahret bacımsın’ deme gereği duyması. Birçok zaman da yalandır. Yani erkek, yüreğini yakan, uykularını kaçıran kıza, dışarıdan ‘yanlış anlaşılmasın’ diye ‘bacı’ diyordur aslında.
Sonuçta neresinden bakarsak bakalım ‘devrimci bacılık’ müessesesinin tıpkı kendisini yaratan ortam gibi bir çelişki yumağı olduğunu, aynı anda hem özgürleştirici hem muhafazakâr olabildiğini fark ederiz.
Bir yandan kadının normal koşullarda yapamayacağı şeyleri yapmasını, giremeyeceği yerlere girmesini sağlayan bir koruyucu zırh, bir görünmezlik pelerinidir. Diğer yandan ise bunu ancak kadının kadınlığını gizleyerek yapabilmesiyle ve sadece ‘devrimci’ kadınlara bu ayrıcalığı tanıyabilmesiyle, ahlakçı, tutucu, ikiyüzlü ve inkârcıdır.
Ama bütün bu söylenenlerden sakın ola ki, ‘bacı’lık icat olundu da bir dönem herkes mutluluğu erteledi sonucu çıkarılmasın. ‘Bacı’lık müessesesine rağmen, dönem solunun tarihi başka bir çok şeyle birlikte, genel popülasyonun katiyen gerisinde kalmayacak, romantik, fırtınalı veya sıradan binlerce aşk hikâyesi ile de doludur.
Demem o ki, ‘bacılık’ da coğrafyamızın o muhteşem pragmatizmi içinde aşırı ciddiye alınmamış, meyvelerinden yararlanılıp, gerçekçi olmayan yanları törpülenmiş müesseseler arşivinde yerini almıştır.

Kovalasın sizi mor bacılar
‘Bacı’nın, bu yazının esas konusu olan bu ikinci ve bir hayli esnek bir şekilde yorumlanan konjonktürel anlamını, kendisini daha ziyade gazete sütunlarında ifade eden üçüncü ve pejoratif kullanımından mutlaka ayırt etmeliyiz.
En çok kadını, bazen solu ve çoklukla da hem kadını hem solu aşağılamak için otuz küsur yıldır kullanılan, gerçek hayatta karşılığı olmayan bir mitik nefret nesnesi veya karikatürü olarak ‘devrimci bacı’.
Artık aşinası olduğumuz ‘Kara kuru, kısa boylu, zevksiz giyimli, kadınlıktan nasibini almamış, çirkin, pasaklı, mutsuz, tatminsiz, cırlak, küstah, cadaloz’ diye uzayıp giden bacı tarifleri, yazarlarının devasa kadın nefreti ve hastalıklı dehşetinden fazla bir şey ifade etmiyor.
Bu düşman ‘bacı’ imajı yaratıcıları hakkında böylesi nezih bir kadın derginin sayfalarında fazla söz sarf etmeye gerek yok. Sadece, erkek egemenliğinin kalıbına uymayan, sesini yükselten kadının nasıl doğru kişileri gerektiği gibi rahatsız ettiğini keyifle bir kenara not edebilir ve kendilerine ‘bacı’larla yüklü kâbuslar dileyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder