17 Ekim 2011 Pazartesi

SENDİKA.ORG: DEMOKRASİ DEDİĞİN İŞTE BÖYLE OLUR!







Londra’da “birlikte işgal” eylemi üçüncü gününde.
İşgal, bir yandan Londra’nın hem en turistik ve merkezi alanlarından Saint Paul’s Katedrali önünde giderek detaylanan bir alternatif yaşam alanı oluşturdu, hem de bir doğrudan demokrasi deneyini dünyanın gözleri önünde hayata geçirdi
Ve, sokakta işgalciler tarafından oluşturulan “halk meclisi” iki gün harıl harıl çalıştıktan sonra, dün gece dünya ve İngiltere halklarına ve hükümetlere 9 mesaj verdi.
Esnek ve üretken bir hareket
Amaç 15 Ekim günü Wall Street borsası işgaline destek amacıyla Londra hisse senetleri borsasının önünü işgal etmekti.
Ama eylem randevusuna gidenler, alanın kendilerinden daha önce atlı polis tarafından işgal edilmiş olduğunu gördüler. Hem de “özel mülktür, geçemezsiniz” diyen genel mahkeme tebligatı deste deste önlerine atıldı.
Bunun üzerine,  sayıları en civcivli saatlerde üçbini aşan işgalciler,  hemen hedefi değiştirdi. Giremedikleri alanın bitişiğinde, Nazi uçaklarının Londra üzerine attığı tonlarca bombadan hiç birinin isabet etmemesiyle Britanya’nın yıkılmazlığının simgesine dönüşen  Saint Paul’s Katedrali önüne yerleştiler.
Polise, iki gün boyunca nadiren sert çıkış, çoğunlukla barışçı ama kararlı direniş, yer yer yuhlama, yer yer “siz de emekçisiniz, sizin de haklarınız gaspediliyor, onlara çalışmayın” mesajlarıyla, bire bir sohbetler ve pazarlıklarla bir çok kere geri adım attırmayı başardılar.
 “Sokaklar bizim, sahip çıkalım”
İşgalcilerin ilk ve en önemli tavrı sokağa sahip çıkmaktı. Eylem başlar başlamaz, sokakta alternatif bir yaşam örgütlendi.
İki gün boyunca yavaş yavaş önce ilk yardım çadırı, sonra geri dönüşümlü çöp bölgesi, yiyecek dağıtım merkezi, medya teknik destek bölgesi, kayıp eşya çadırı, müzik kolonları, enformasyon köşesi, bilgi ve gündemlerin yazıldığı kara tahtalar, gece hazırlıksız olanlara uyku tulumu, yorgan, battaniye köşesi, çocuk oyun alanları, namaz alanı, mobil tuvaletler, kitaplık çadırı ve özgür üniversite çardağı oluşturuldu.
Doğrusu önümüzdeki günlerde daha ne çadırlar köşeler kurulacağını, örgütlenmenin daha ne kadar detaylanacağını merak etmemek mümkün değil.
Sonuçta Saint Paul’s Katedrali çevresindeki L şeklindeki alanda, gece gündüz yaklaşık 150 çadır ve yüzlerce insanın aynı anda onlarca farklı faaliyet içinde olduğu basbayağı bir mahalle ortaya çıktı.
Bütün işler bir kaç saat arayla ya da gerektikçe toplanan bir “işler” komitesinin sürekli pratik sorunları çözücü önerileri tartışması ve gönüllüler bulmasıyla şaşılacak bir hızla halledildi.
Sosyal medya kullanılarak atılan mesajlar yoluyla,  yeni gelenlere işgal alanının eksikleri bildirildi. Tuvalet kağıdı, uyku tulumu, pil, battaniye, kitap lazımdı, getirildi.
Bunlar, aslında bugün birden ortaya çıkan beceriler değil.  İngiltere’de özellikle 11 Eylül 2001 sonrasında kabaran savaş karşıtı hareket, küresel kapitalizm karşıtı hareket ve öğrenci hareketi içinde kazanılan beceriler ve birikimler kendini yeni kampanyalar, yeni ittifaklarda yeniden yaratıyor.
 “Doğrudan demokrasi zor iş ama değer!”
İkinci gece işgal hareketi adına atılan bir twit aslında bir çok şeyi özetliyordu “Doğrudan demokraside kararlara katılımla, çabuk karar alma ihtiyacını dengelemek çok sıkıntılı! Gelgelelim, uğruna sıkıntı çekmeye değer bir yatırım.”
Çok doğru. Hareketin dünya ve İngiltere kamuoyuna vereceği 9 mesajı belirlemesi iki gün aldı. Ama süreç alınan kararların gerçekten asgari müşterekler olmasını sağladı.
Sokakta halk meclisi kurulmasına karar verildiği anda, binlerce kişi vardı alanda. Megafonla söz alarak konuşanların önerileri onaya sunuluyor, uzlaşma yoluyla karar belirleniyordu.
“Bu eylemle ne amaçladığımızı ne talep ettiğimizi dünyaya ve İngiltere’ye duyurmalıyız, ama hepimiz bir çok şeye öfkeliyiz, önce ortak noktalarımızı bulmalıyız” dediler.
Tartışmanın mümkün olabilmesi için küçük gruplara bölünme kararı aldılar. Bir tür atelye gibi çalıştı bu gruplar. Grupların sözcüleri ara ara gidip genel oturuma bilgi verecekti.
Bıkmadan usanmadan, çoğunlukla başkasının sözünü çiğnemeden, ama vakit israfına da itiraz etmekten çekinmeden tartışıldığını görmek çok etkileyiciydi.
İki gün sonra “henüz taslak mahiyetinde ve daima üzerinde çalışılmak kaydıyla” diyerek sokaktaki halk meclisi 9 mesaj yolladı dünya ve İngiltere halklarına ve hükümetlere.
9 mesaj
Bu bir tür manifesto kendi içinde. Dili ve içeriği itibariyle çok tutarlı, etkileyici, ve açık bir metin oluşturmuyor belki ama hareketin bugün durduğu yer, ve dinamikleri hakkında bir çok ipucu veriyor.
İlk olarak “niye buradayız?” sorusuna ucu oldukça açık bir cevap verilmiş. “Mevcut sistem devam edemez. Anti-demokratik ve adaletsizdir. Alternatiflere ihtiyacımız var. Burada bunları arıyoruz” deniyor.
Londra işgal hareketi ikinci olarak “Peki biz kimiz?” sorusunu yanıtlamaya çalışıyor. “Farklı etnik, sosyo ekonomik köken, cinsiyet, yaş cinsel tercih, yetenek ve eksiklikler ve inançlardan bizler, dünyanın heryerinde işgallerde omuz omuzayız”
Sonra gelsin somut olarak “öfkemizin nedeni”.  Hareket,  “Bankaların krizinin faturasını ödemeyi reddediyoruz” diyerek somut ve güncel bir çerçeve koyuyor ve  bu çerçevede vergi adaletsizliği, demokrasinin zenginler ve sermayeden yana işlemesi gibi ve kemer sıkma önlemlerine karşı çıktığını bildiriyor.
Londra işgalcileri bu doğrultuda daha da somut bir eylem planıyla sosyal güvenlik sistemine, kamu sağlık ve eğitim hizmetlerine yönelik kesintilere karşı, işsizliğe, öğrenci harçlarının aşırı yükselişine karşı İngiltere’de yapılacak her türlü eyleme destek sözü veriyor.
Ülke içindeki gündem böyle belirlenirken dünya çapında savaşa, silah ticaretine son verilmesini istiyor, “kaynaklar insanlar ve gezegenin çıkarları için kullanılsın” diyor.
Ve işgalciler en sonunda “Demokrasi dediğin böyle olur! Gelin katılın bize” diye noktalıyor çağrılarını.
Anti kapitalist mi değil mi?
Bu talepler, kapitalizmin şu anki işleyişine çok ciddi eleştiriler getirmesine karşın neresinden bakarsanız bakın sosyal demokrat bir manifesto oluşturuyor. 
İkinci dünya savaşından bu yana artık özellikle Avrupa’da geri alınamayacak kazanım sayılan sosyal refah devletinin, kapitalizmin her krizinde, hem de hızla tırpanlanması sürecinde bıçak kemiğe dayanıyor.
Bir iki yıl içinde yükseltilen emeklilik yaşları, küçülen emeklilik hakları, artan işsizlik, ulaştırmadan sonra sağlık, eğitim hizmetlerinin de kar ve rekabete göre düzenlenmesi ve hızla özelleştirilmesi, öğrenci harçlarının artırılması, vergilerin artırılması, belki hayli tevekkül sahibi bir millet olan İngilizler çoğunu sineye çekebilirdi. Sonuçta hep büyük sıkıntılara milletçe sessizce ve sabırla katlanmakla övünülen bir milli tarih algısı çok yaygın bu ülkede.
Ama çoğunluk böylesi bir bedel öderken, devletin kurtardığı bankaların yöneticilerine dağıtılan ikramiyeler, şirketlere, bankalara sağlanan destek ve kolaylıklar ve kural istisnaları geniş kesimlerde sosyal adalet duygusunu şiddetle zedeledi.
İşgalcilerin “Biz yüzde 99’uz” sloganı da bu anlamda kaybedecek ufak tefek şeyleri olan ve adaletsizliğe içerleyen herkese yani orta sınıflara önemli bir mesaj. Dolayısıyla ittifaklar genişledikçe mesajlar da bunu yansıtıyor.
Fakat bu hareketin radikalizmi veya dönüştürücülüğü ya da geleceğe dair umut veren yanı, belki de sözlü mesajlarının içeriği ya da lafzından ziyade, dünya televizyonlarının kameraları önünde başarıyla sahnelediği uygulamalı doğrudan demokrasi ve alternatif düzen örneğinde.
İki gündür işgale bizzat katılan, gelip geçerken merak edip izleyen, ya da haberlerden takip eden bir çok kişi “başka bir dünya mümkün” sloganını, ütopyaları, daha iyi bir gelecek ihtimalini düşündü. Daha da düşüneceğinden başka. Çünkü işgal belirsiz bir süre için kalıcı olmak niyetini açıkladı.


1 yorum:

  1. olayların içinden yazılmış gözlemler çok değerli oluyor. "arkası yarın" şekline dönüştü izlenimlerin, çok severek takip ediyorum....

    YanıtlaSil