5 Şubat 2012 Pazar

ÖZGÜR GÜNDEM: İŞGAL HAREKETİ'NDE KABUK DEĞİŞİMİ

5 Şubat 2012, ÖZGÜR GÜNDEM

http://www.ozgur-gundem.com/index.php?module=nuce&action=haber_detay&haberID=31378&haberBaslik=%C4%B0%C5%9Fgal%20Hareketi%E2%80%99nde%20kabuk%20de%C4%9Fi%C5%9Fimi&categoryName=&authorName=%20&categoryID=&authorID=


İŞGAL HAREKETİ’NDE KABUK DEĞİŞİMİ
LONDRA'DAN İZLENİMLER
KUMRU BAŞER

Soğuk bir Ocak günü Londra’nın tarihi Saint Paul’s Katedrali önünde 15 Ekim’den beri inatçı varlığını sürdüren işgal çadırkentindeyim. Zorla tahliye ihtimali her an kapıda.
Aklımda kritik sorular var. İngiltere özelinde kamuoyuna aylarca kendi gündemini yani sosyal adaletsizliği, kapitalizmin krizinin halka çıkarılan faturasını tartıştırmayı başaran işgal hareketi sönümleniyor mu? Yok hala ayakta ise, nasıl bir dönüşüm gösteriyor? İşgal, taleplerinde reformcu ama yöntemlerinde devrimci üslubunu yani “başka bir hayat mümkün” iddiasını sürdürüyor mu?
İlk bakışta Ekim ve Kasım aylarındaki canlılık yok çadırkentte. Televizyonların gazetelerin ilgisi azalmış, çadırların ve içinde kalanların sayısı da. Bir ara 250 ye kadar çıkmış olan çadır sayısı şimdi100 civarında. Zaten soğuk yüzünden çoğu faaliyet çadırların içine çekilmiş görünüyor. Büyükçe ortak çadırların içinde öbek öbek insanlar bir şeyler tartışıyor.
Önce mutfak çadırına uğrayıp çay bir bisküvi alarak başlıyor ve işgalcilere, çok memnun oldukları tahin helva desteğimi iletiyorum. Bir kantin boyutlarında, ve günde iki öğün düzenli sıcak yemek çıkaran mutfak çadırıyla yakınındaki çay ve empati çadırı işgal alanının en sosyal alanlarından. 
İSTENMEYENLER KENT MERKEZİNDE
Bu iki çadırdaki sosyallik işgal ve işgalcilere ait ilk önemli resmi veriyor. İngiltere başkentinin sokaklarında normal olarak büyük binaların kapı eşikleri, havalandırma mazgallarının üstleri, merdiven altlarında kışı atlatmaya çalışan evsiz, işsiz, alkolik, madde bağımlısı, zihinsel özürlü onlarca insan da işgale eklemlenmiş ve yavaş yavaş sorumluluk almaya işlere katılmaya başlamışlar. Haftalar önce sohbet ettiğim bir evsiz “hayatımda hiç bu kadar güzel bir ortamda yaşamamıştım, çok mutluyum” demişti.
İşgal, toplumda çoğu kesimin farklı sebeplerle görmezden geldiği, korktuğu, ittiği “en alttakiler”i ilk kez böylesi kitlesel biçimde siyasi bir eylemliliğin ve sosyal yaşamın içine alıyor ve görünür kılıyor.
İşte iktidarın büyük ortağı muhafazakarların televizyon kanallarında işgalle ilgili tartışmalarda yüzlerini tiksintiyle buruşturmalarına yol açan tablo bu. Tertemiz, steril, zengin kent merkezlerinde bir “utanç tablosu”!
“YÜZDE 99” BİRBİRİNİ BULUYOR
Bu tablonun diğer unsurları da iktidar açısından bir o kadar rahatsız edici. İşgalin çok etkili sloganı “Biz yüzde 99’uz” aslında sayısal olarak gerçekleşmiş olmasa da, biraraya getirdiği yelpazeye bakıldığında temsili olarak çok da abartılı görünmüyor.
Bu hareket belki de daha önce biraraya gelmemiş insanları buluşturdu çünkü: anarşistler, komünistler, çevreciler, işçiler, orta sınıf çalışanlar, işsizler, marjinal muamelesi görmüş akademisyenler, ünlü ve ünsüz yazarlar, gazeteciler, liberaller, demokratlar, feministler, lgbtt eylemcileri, sansür karşıtları, sosyal adaletsizliğe isyan edenler, okulların hastanelerin özelleştirilmesine, sosyal yardımların tırpanlanmasına kızanlar, karakollarda ölenlerin aileleri, savaş karşıtları, ucuz ve güvencesiz işgücü olmaktan bezmiş her milletten göçmenler, farklı dinlerden eşitlikçi gruplar, ateistler, öfkeli siyah gençler, geleceklerinin ellerinden alındığını düşünen üniversite öğrencileri ve daha niceleri.


İŞGALİN BİR GÜNÜ
İşgal kampının, enformasyon, kütüphane, teknik destek ve medya çadırları ve en çok da popüler Çadır Üniversitesi’nde kümeleşip, tartışan, planlayan, sohbet edenlere katılmak için kampta kalmanız gerekmiyor. Herşey herkese açık.
Enformasyon çadırında, battaniyelere sarınmış, gelenlere bilgi veren Lilias ile sohbet ettik bir süre. Sohbetimize gelen giden onlarca kişiyi de kattık ara ara.
Lilias çevreci. Yeşil partiye oy veriyor. İşgale ikinci ayında katılmış. İşgal kadınlar için çok kolay değil diyor. Geceleri kampın güvenliğinden sorumlu nöbetçiler ve “güvenli yaşam alanı kılavuzu” var ama yine de işgal gazetesinde bile itiraf edildiği gibi sorunlar çıkabiliyormuş.
Lilias’a çay getiren ve mutfak çadırındaki işine dönmek için acele eden Betty işsiz, parasız ve evsiz kalınca işgale katılmaya karar vermiş. “Politik biri değilim aslında” diyor, ama işgalin duruşunu benimsiyor. Kadınlar için oluşturulan büyük bir ortak çadırda beş kadın kalıyorlar.
“Sabahları kalkınca yakında bir yardım kuruluşunun parasız banyo yapılabilen yeri var, oraya gidiyorum” diyor. Sabun, şampuan, havlu veriliyormuş, hatta makinada giysilerini yıkayıp kurutup giyebiliyormuşsun.
Kamp, bir toplum minyatürü olarak 24 saat zorlu bir kolektif çalışmayı gerektiriyor.
Lilias, 6 saat soğuk enformasyon çadırında oturduktan sonra, bir tartışma toplantısına, sonra da her akşam saat 7’de yapılan ve gerek pratik işlerin gerekse teorik konuların tartışılıp karara bağlandığı Halk Meclisi genel kuruluna katılacak.


YEREL, ULUSAL, BÖLGESEL, ENTERNASYONAL
İşgalde günlük yaşam arı gibi çalışan günde bir kaç kez toplanan komiteler tarafından örgütleniyor.
Bazılarının özel çadırları var. Mutfak, Temizlik ve Atık ve Geri Dönüşüm, Teknik Destek, Medya, İç İletişim, Mali İşler, Dış İlişkiler, İşgal Gazetesi, Hukuk, Güvenlik, Halk Meclisi Planlama, Çadırkent Üniversitesi komiteleri bunlardan bazıları.
Bir de işgalin çeşitli konulardaki sesini bulmak için teorik ve düşünsel çalışma yürüten, ekonomi, demokrasi, eğitim, enerji , hukuk sisteminde reform gibi konularda talep deklarasyonları hazırlayan ve bunları Halk Meclisi genel kuruluna sunan çalışma grupları var. Bu gruplara bilfiil kampta kalmayan çok sayıda insan katılıyor.
Londra düzeyinde çadırın önündeki büyük tahtada ve internette ilan edilen çok sayıdaki tartışma, atelye çalışması, toplantı, sadece burada değil, 2. işgal alanı Finsbury Square’de ya da geçen hafta polis zoruyla boşaltılana kadar aylardır işgalde olan UBS bankasına ait 6 katlı boş bir binada yapılabiliyordu.
İşgalin ulusal ve bölgesel bağlantıları ve toplantıları var. Örneğin Belfast ve Sheffield işgallerinden gelenlerle konuştum. 21 Ocak’ta yapılan ulusal ve bölgesel işgal konferansı için gelmişler. İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti’nde 20 den fazla ilde işgal hareketi bulunduğunu anlatıyorlar.
ABD işgalleri ile Londra arasında da ziyaretler ve canlı bağlantılarla süren bir görüş ve deneyim alışverişi var. Enformasyon çadırına uğrayan New Jersey işgal hareketinden genç Amerikalı Emily, “işgal hareketinin hedefleri net değil” diye şikayet ediyor. “İnsanlar tam olarak ne istediklerini bilmiyorlar”.
O sırada içeri bir enerji topu gibi dalan Ethan ise Londra işgaline geçen hafta katılmış. “Bütün işgallerin anası” diyebileceğimiz Wall Street’ten gelmiş genç siyah bir Amerikalı. Üzerinde “büyük yerden” gelmiş insanlara özgü bir sorumluluk havası var. Bu çevreye de sirayet ediyor. Okula müfettiş gelmiş gibi biraz. “Sanırım buradaki Halk Meclisi genel kurullarında bazı usul hataları yapılıyor” diyor ve genel kurul tutanaklarını görmek istiyor.  
O noktada işgal hareketinin nasıl uluslararası bir hareket olduğunu ortaya koyan hararetli bir tartışma kopuyor.
Halk Meclisi genel kuruluna sunulan bir teklif, veto edilir, yani bir kişinin ciddi muhalefeti ile karşılaşırsa ne olacak? Tamamen düşecek mi, yoksa yerine planlama komitesi tarafından hemen alternatif bi öneri mi sunulacak? Ethan, ikincisinin uygulanması gerektiğini, planlama komitesinin iyi çalışmadığını söylüyor.
Bütün bunların yanında, işgal büyük ve geniş bir yerel eylemliliğin de odağında. Adeta bir muhalefet şemsiyesi işlevi görüyor. Grevci işçiler, eylemdeki çevre grupları, polis gözetiminde yakınları ölenler, eylemci öğrenciler, Tahrir meydanı bağlantılı Mısırlılar, Filistinliler, Kürtler, kamp alanlarının boşaltılmasına direnen Romanlar, Wikileaks kurucusu J. Assange için kampanya yürütenler işgale destek veriyor, destek istiyorlar.
GELECEK TARTIŞMALARI
İşgalin haftada bir çıkarttığı Occupied Times gazetesinin 4 Ocak tarihli 8. sayısı 2011’i dünyada ve İngiltere’de kuşaklar boyunca hatırlanacak bir sivil itaatsizlik yılı olarak tanımlıyor.
“Sol’un onlarca yıldır yapmak için çabaladığı şeyi başardık” diyorlar. Eşitlik fikrini bir kaç ay içinde ülke gündeminin orta yerine oturtmuş olmakla gururlular.
İşgalciler yeni yılda yeni taktikler, yeni varoluşlarla, yeni yöntemler ve teknolojiyle hareketi devamlı kılma, yine gündemi belirleme arayışında oldukları mesajını veriyorlar. Teknolojiyi daha iyi kullanmaktan, interneti dünya muhalefetinin sanal meydanı haline getirmekten söz ediyorlar.
Ama bütün bunları söylerken, mesajlarının bu kadar etkili olmasında çok önemli ve vurucu bir rol oynayan fiziki işgalden vazgeçmeye hazır olduklarına dair ipuçları da veriyorlar.
Artık gün be gün tahliye tehdidiyle karşı karşıya olan Saint Paul’s işgalinin önünde Wall Street deneyimi, Zuccotti Parkı’nın zorla boşaltılmasından sonra farklı eylemlerle  sürdürülen bir hareket örneği var. 
Noam Chomsky’den alıntı yapıyorlar Occupied Times başyazılarında. Chomsky, yeni yılda işgalcilere “Taktiklere fazla takılmayın, hedefe kilitlenen. Taktiklerin ömrü kısa olur” demişti.
Çadırlarda bir hayatı sürdürmeye ne kadar büyük bir enerji harcandığını, belki de bu enerjinin başka alanlara harcanmasının çok daha iyi olabileceğini anlatıyorlar.
İŞGALSİZ İŞGAL HAREKETİ OLUR MU?
İşgal hareketi belki yeni yollar bulacak akmak için. Fakat ben hareketin görülmemiş etkisini, mesajları kadar yöntemlerine de borçlu olduğunu düşünenlerdenim.
 Kuşkusuz sosyal adalet, eşitlik, ve halktan yana bir demokrasi talebi batı toplumlarında derinleşen ekonomik krizinin yükünü sırtında taşıyan emekçi ve orta sınıflara merhem gibi geldi.
Ama bunlar, yanında sunulan deneysel alternatif demokrasi labaratuarı ile can buluyordu. Kamuoyunun daha önce hiç isyan etmemiş kesimlerini kendisine çeken şeylerden biri buydu.
Görünürlük ve erişim kolaylığı, bir yandan aslında herkesin bildiği taleplere uzun zamandır ilk kez “gerçekleşmesi mümkün” fikrini katarak radikalleştiriyor, devrimcileştiriyor, diğer yandan ise katılanlar için “daha iyi bir dünya mümkün” okuluna dönüşüyordu.
İşgal hareketi kamp hayatının güçlükleri konusunda haklı olabilir. Gerçekten çok ilkel yaşam koşullarında tüketici bir çalışmayla gün gün varolabilmek kolay değil. Ama işgal henüz bunun sağladığı siyasi etkiyi sürdürebilecek net bir dönüşüm ve yapılanma fikri üretebilmiş görünmüyor.
Şu an için ABD’nde olduğu gibi, ülkenin dört bir yanında fiziki işgal olmasa da düzenli olarak toplanacak Halk Meclisleri ağı ile alternatif bir demokrasi arayışı eyleminin sürdürülmesi buna en yakın fikir gibi. Onun yanında, ekonomik ve sosyal adaletle ilgili uzmanlaşan çalışma gruplarının kendi ilişki ağlarını oluşturan ayrı birer dinamik haline gelebileceği gibi daha belirsiz fikirlerden bahsediliyor.
ŞİŞMAN HANIM ŞARKI SÖYLEYENE KADAR
Gün boyu birlikte çeşitli toplantılara girip çıktığım işgalci Lilias’a “zorla tahliye emri gelirse direnecek misiniz?” diye sordum.
Lilias diğer bütün işgalciler gibi sadece kendi adına konuşmaya özen göstererek, “ben bir çatışmaya girmek istemem şahsen, ama zor kullanmaya kalkarlarsa nasıl tepki vereceğimi kestiremiyorum” dedi.
“Peki fiziken işgallere son verilirse, bu hareket biter mi?” sorusunu ise o komik, muğlak ama umutlu İngiliz deyişiyle yanıtladı: “Şişman kadın şarkı söyleyene kadar hiç bir şey bitmez”
İşgal hareketi geçen yıl başladığında herkesi şaşırtan, beklenmeyenleri önümüze seren bir çeviklik, cesaret, esneklik ve dinamizm göstermişti.
“Kimbilir, belki işgalsiz bir işgal hareketi konusunda da yine şaşırtır ve düşündürür 2012’de” umuduyla ayrıldım Saint Paul’s işgal kampından.