http://www.ozgur-gundem.com/index.php?module=nuce&action=haber_detay&haberID=31378&haberBaslik=%C4%B0%C5%9Fgal%20Hareketi%E2%80%99nde%20kabuk%20de%C4%9Fi%C5%9Fimi&categoryName=&authorName=%20&categoryID=&authorID=
İŞGAL HAREKETİ’NDE KABUK
DEĞİŞİMİ
LONDRA'DAN İZLENİMLERKUMRU BAŞER
Soğuk bir Ocak günü Londra’nın tarihi Saint Paul’s Katedrali önünde 15
Ekim’den beri inatçı varlığını sürdüren işgal çadırkentindeyim. Zorla tahliye
ihtimali her an kapıda.
Aklımda kritik sorular var. İngiltere özelinde kamuoyuna aylarca kendi
gündemini yani sosyal adaletsizliği, kapitalizmin krizinin halka çıkarılan
faturasını tartıştırmayı başaran işgal hareketi sönümleniyor mu? Yok hala
ayakta ise, nasıl bir dönüşüm gösteriyor? İşgal, taleplerinde reformcu ama
yöntemlerinde devrimci üslubunu yani “başka bir hayat mümkün” iddiasını
sürdürüyor mu?
İlk bakışta Ekim ve Kasım aylarındaki canlılık yok çadırkentte.
Televizyonların gazetelerin ilgisi azalmış, çadırların ve içinde kalanların
sayısı da. Bir ara 250 ye kadar çıkmış olan çadır sayısı şimdi100 civarında. Zaten
soğuk yüzünden çoğu faaliyet çadırların içine çekilmiş görünüyor. Büyükçe ortak
çadırların içinde öbek öbek insanlar bir şeyler tartışıyor.
Önce mutfak çadırına uğrayıp çay bir bisküvi alarak başlıyor ve
işgalcilere, çok memnun oldukları tahin helva desteğimi iletiyorum. Bir kantin
boyutlarında, ve günde iki öğün düzenli sıcak yemek çıkaran mutfak çadırıyla
yakınındaki çay ve empati çadırı işgal alanının en sosyal alanlarından.
İSTENMEYENLER KENT
MERKEZİNDE
Bu iki çadırdaki sosyallik işgal ve işgalcilere ait ilk önemli resmi
veriyor. İngiltere başkentinin sokaklarında normal olarak büyük binaların kapı
eşikleri, havalandırma mazgallarının üstleri, merdiven altlarında kışı
atlatmaya çalışan evsiz, işsiz, alkolik, madde bağımlısı, zihinsel özürlü onlarca
insan da işgale eklemlenmiş ve yavaş yavaş sorumluluk almaya işlere katılmaya
başlamışlar. Haftalar önce sohbet ettiğim bir evsiz “hayatımda hiç bu kadar
güzel bir ortamda yaşamamıştım, çok mutluyum” demişti.
İşgal, toplumda çoğu kesimin farklı sebeplerle görmezden geldiği,
korktuğu, ittiği “en alttakiler”i ilk kez böylesi kitlesel biçimde siyasi bir
eylemliliğin ve sosyal yaşamın içine alıyor ve görünür kılıyor.
İşte iktidarın büyük ortağı muhafazakarların televizyon kanallarında
işgalle ilgili tartışmalarda yüzlerini tiksintiyle buruşturmalarına yol açan
tablo bu. Tertemiz, steril, zengin kent merkezlerinde bir “utanç tablosu”!
“YÜZDE 99” BİRBİRİNİ BULUYOR
Bu tablonun diğer unsurları da iktidar açısından bir o kadar rahatsız
edici. İşgalin çok etkili sloganı “Biz yüzde 99’uz” aslında sayısal olarak
gerçekleşmiş olmasa da, biraraya getirdiği yelpazeye bakıldığında temsili
olarak çok da abartılı görünmüyor.
Bu hareket belki de daha önce biraraya gelmemiş insanları buluşturdu
çünkü: anarşistler, komünistler, çevreciler, işçiler, orta sınıf çalışanlar,
işsizler, marjinal muamelesi görmüş akademisyenler, ünlü ve ünsüz yazarlar, gazeteciler,
liberaller, demokratlar, feministler, lgbtt eylemcileri, sansür karşıtları, sosyal
adaletsizliğe isyan edenler, okulların hastanelerin özelleştirilmesine, sosyal
yardımların tırpanlanmasına kızanlar, karakollarda ölenlerin aileleri, savaş
karşıtları, ucuz ve güvencesiz işgücü olmaktan bezmiş her milletten göçmenler, farklı
dinlerden eşitlikçi gruplar, ateistler, öfkeli siyah gençler, geleceklerinin
ellerinden alındığını düşünen üniversite öğrencileri ve daha niceleri.
İŞGALİN BİR GÜNÜ
İşgal kampının, enformasyon, kütüphane, teknik destek ve medya
çadırları ve en çok da popüler Çadır Üniversitesi’nde kümeleşip, tartışan,
planlayan, sohbet edenlere katılmak için kampta kalmanız gerekmiyor. Herşey
herkese açık.
Enformasyon çadırında, battaniyelere sarınmış, gelenlere bilgi veren
Lilias ile sohbet ettik bir süre. Sohbetimize gelen giden onlarca kişiyi de
kattık ara ara.
Lilias çevreci. Yeşil partiye oy veriyor. İşgale ikinci ayında
katılmış. İşgal kadınlar için çok kolay değil diyor. Geceleri kampın güvenliğinden
sorumlu nöbetçiler ve “güvenli yaşam alanı kılavuzu” var ama yine de işgal
gazetesinde bile itiraf edildiği gibi sorunlar çıkabiliyormuş.
Lilias’a çay getiren ve mutfak çadırındaki işine dönmek için acele eden
Betty işsiz, parasız ve evsiz kalınca işgale katılmaya karar vermiş. “Politik
biri değilim aslında” diyor, ama işgalin duruşunu benimsiyor. Kadınlar için
oluşturulan büyük bir ortak çadırda beş kadın kalıyorlar.
“Sabahları kalkınca yakında bir yardım kuruluşunun parasız banyo
yapılabilen yeri var, oraya gidiyorum” diyor. Sabun, şampuan, havlu
veriliyormuş, hatta makinada giysilerini yıkayıp kurutup giyebiliyormuşsun.
Kamp, bir toplum minyatürü olarak 24 saat zorlu bir kolektif çalışmayı
gerektiriyor.
Lilias, 6 saat soğuk enformasyon çadırında oturduktan sonra, bir
tartışma toplantısına, sonra da her akşam saat 7’de yapılan ve gerek pratik
işlerin gerekse teorik konuların tartışılıp karara bağlandığı Halk Meclisi genel
kuruluna katılacak.
YEREL, ULUSAL, BÖLGESEL, ENTERNASYONAL
İşgalde günlük yaşam arı gibi çalışan günde bir kaç kez toplanan
komiteler tarafından örgütleniyor.
Bazılarının özel çadırları var. Mutfak, Temizlik ve Atık ve Geri
Dönüşüm, Teknik Destek, Medya, İç İletişim, Mali İşler, Dış İlişkiler, İşgal
Gazetesi, Hukuk, Güvenlik, Halk Meclisi Planlama, Çadırkent Üniversitesi
komiteleri bunlardan bazıları.
Bir de işgalin çeşitli konulardaki sesini bulmak için teorik ve
düşünsel çalışma yürüten, ekonomi, demokrasi, eğitim, enerji , hukuk sisteminde
reform gibi konularda talep deklarasyonları hazırlayan ve bunları Halk Meclisi
genel kuruluna sunan çalışma grupları var. Bu gruplara bilfiil kampta kalmayan çok
sayıda insan katılıyor.
Londra düzeyinde çadırın önündeki büyük tahtada ve internette ilan
edilen çok sayıdaki tartışma, atelye çalışması, toplantı, sadece burada değil, 2.
işgal alanı Finsbury Square’de ya da geçen hafta polis zoruyla boşaltılana
kadar aylardır işgalde olan UBS bankasına ait 6 katlı boş bir binada yapılabiliyordu.
İşgalin ulusal ve bölgesel bağlantıları ve toplantıları var. Örneğin Belfast
ve Sheffield işgallerinden gelenlerle konuştum. 21 Ocak’ta yapılan ulusal ve
bölgesel işgal konferansı için gelmişler. İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey
İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti’nde 20 den fazla ilde işgal hareketi bulunduğunu
anlatıyorlar.
ABD işgalleri ile Londra arasında da ziyaretler ve canlı bağlantılarla
süren bir görüş ve deneyim alışverişi var. Enformasyon çadırına uğrayan New Jersey
işgal hareketinden genç Amerikalı Emily, “işgal hareketinin hedefleri net
değil” diye şikayet ediyor. “İnsanlar tam olarak ne istediklerini bilmiyorlar”.
O sırada içeri bir enerji topu gibi dalan Ethan ise Londra işgaline
geçen hafta katılmış. “Bütün işgallerin anası” diyebileceğimiz Wall Street’ten
gelmiş genç siyah bir Amerikalı. Üzerinde “büyük yerden” gelmiş insanlara özgü
bir sorumluluk havası var. Bu çevreye de sirayet ediyor. Okula müfettiş gelmiş
gibi biraz. “Sanırım buradaki Halk Meclisi genel kurullarında bazı usul
hataları yapılıyor” diyor ve genel kurul tutanaklarını görmek istiyor.
O noktada işgal hareketinin nasıl uluslararası bir hareket olduğunu
ortaya koyan hararetli bir tartışma kopuyor.
Halk Meclisi genel kuruluna sunulan bir teklif, veto edilir, yani bir
kişinin ciddi muhalefeti ile karşılaşırsa ne olacak? Tamamen düşecek mi, yoksa
yerine planlama komitesi tarafından hemen alternatif bi öneri mi sunulacak? Ethan,
ikincisinin uygulanması gerektiğini, planlama komitesinin iyi çalışmadığını
söylüyor.
Bütün bunların yanında, işgal büyük ve geniş bir yerel eylemliliğin de
odağında. Adeta bir muhalefet şemsiyesi işlevi görüyor. Grevci işçiler, eylemdeki
çevre grupları, polis gözetiminde yakınları ölenler, eylemci öğrenciler, Tahrir
meydanı bağlantılı Mısırlılar, Filistinliler, Kürtler, kamp alanlarının
boşaltılmasına direnen Romanlar, Wikileaks kurucusu J. Assange için kampanya
yürütenler işgale destek veriyor, destek istiyorlar.
GELECEK TARTIŞMALARI
İşgalin haftada bir çıkarttığı Occupied Times gazetesinin 4 Ocak
tarihli 8. sayısı 2011’i dünyada ve İngiltere’de kuşaklar boyunca hatırlanacak
bir sivil itaatsizlik yılı olarak tanımlıyor.
“Sol’un onlarca yıldır yapmak için çabaladığı şeyi başardık” diyorlar.
Eşitlik fikrini bir kaç ay içinde ülke gündeminin orta yerine oturtmuş olmakla
gururlular.
İşgalciler yeni yılda yeni taktikler, yeni varoluşlarla, yeni yöntemler
ve teknolojiyle hareketi devamlı kılma, yine gündemi belirleme arayışında
oldukları mesajını veriyorlar. Teknolojiyi daha iyi kullanmaktan, interneti
dünya muhalefetinin sanal meydanı haline getirmekten söz ediyorlar.
Ama bütün bunları söylerken, mesajlarının bu kadar etkili olmasında çok
önemli ve vurucu bir rol oynayan fiziki işgalden vazgeçmeye hazır olduklarına
dair ipuçları da veriyorlar.
Artık gün be gün tahliye tehdidiyle karşı karşıya olan Saint Paul’s işgalinin
önünde Wall Street deneyimi, Zuccotti Parkı’nın zorla boşaltılmasından sonra farklı
eylemlerle sürdürülen bir hareket örneği
var.
Noam Chomsky’den alıntı yapıyorlar Occupied Times başyazılarında.
Chomsky, yeni yılda işgalcilere “Taktiklere fazla takılmayın, hedefe
kilitlenen. Taktiklerin ömrü kısa olur” demişti.
Çadırlarda bir hayatı sürdürmeye ne kadar büyük bir enerji
harcandığını, belki de bu enerjinin başka alanlara harcanmasının çok daha iyi
olabileceğini anlatıyorlar.
İŞGALSİZ İŞGAL HAREKETİ OLUR
MU?
İşgal hareketi belki yeni yollar bulacak akmak için. Fakat ben hareketin
görülmemiş etkisini, mesajları kadar yöntemlerine de borçlu olduğunu
düşünenlerdenim.
Kuşkusuz sosyal adalet, eşitlik,
ve halktan yana bir demokrasi talebi batı toplumlarında derinleşen ekonomik
krizinin yükünü sırtında taşıyan emekçi ve orta sınıflara merhem gibi geldi.
Ama bunlar, yanında sunulan deneysel alternatif demokrasi labaratuarı
ile can buluyordu. Kamuoyunun daha önce hiç isyan etmemiş kesimlerini kendisine
çeken şeylerden biri buydu.
Görünürlük ve erişim kolaylığı, bir yandan aslında herkesin bildiği
taleplere uzun zamandır ilk kez “gerçekleşmesi mümkün” fikrini katarak radikalleştiriyor,
devrimcileştiriyor, diğer yandan ise katılanlar için “daha iyi bir dünya
mümkün” okuluna dönüşüyordu.
İşgal hareketi kamp hayatının güçlükleri konusunda haklı olabilir.
Gerçekten çok ilkel yaşam koşullarında tüketici bir çalışmayla gün gün varolabilmek
kolay değil. Ama işgal henüz bunun sağladığı siyasi etkiyi sürdürebilecek net
bir dönüşüm ve yapılanma fikri üretebilmiş görünmüyor.
Şu an için ABD’nde olduğu gibi, ülkenin dört bir yanında fiziki işgal
olmasa da düzenli olarak toplanacak Halk Meclisleri ağı ile alternatif bir
demokrasi arayışı eyleminin sürdürülmesi buna en yakın fikir gibi. Onun
yanında, ekonomik ve sosyal adaletle ilgili uzmanlaşan çalışma gruplarının
kendi ilişki ağlarını oluşturan ayrı birer dinamik haline gelebileceği gibi
daha belirsiz fikirlerden bahsediliyor.
ŞİŞMAN HANIM ŞARKI SÖYLEYENE
KADAR
Gün boyu birlikte çeşitli toplantılara girip çıktığım işgalci Lilias’a
“zorla tahliye emri gelirse direnecek misiniz?” diye sordum.
Lilias diğer bütün işgalciler gibi sadece kendi adına konuşmaya özen
göstererek, “ben bir çatışmaya girmek istemem şahsen, ama zor kullanmaya
kalkarlarsa nasıl tepki vereceğimi kestiremiyorum” dedi.
“Peki fiziken işgallere son verilirse, bu hareket biter mi?” sorusunu
ise o komik, muğlak ama umutlu İngiliz deyişiyle yanıtladı: “Şişman kadın şarkı
söyleyene kadar hiç bir şey bitmez”
İşgal hareketi geçen yıl başladığında herkesi şaşırtan, beklenmeyenleri
önümüze seren bir çeviklik, cesaret, esneklik ve dinamizm göstermişti.
“Kimbilir, belki işgalsiz bir işgal hareketi konusunda da yine şaşırtır
ve düşündürür 2012’de” umuduyla ayrıldım Saint Paul’s işgal kampından.