15 ARALIK 2010 - SOL DEFTER
http://www.soldefter.com/2010/12/15/kumru-baser-ingiltere-muhalefet-nereye-kadar/
İNGİLTERE: MUHALEFET NEREYE KADAR?
Kumru Başer
Polis şiddeti tartışmaları bugünlerde yalnızca Türkiye’ye özgü değil.
İngiltere’den sonra İtalya’da dün yaşananlar, farklı sebeplerle de
olsa ekonomik krizin sıkıştırdığı Avrupa’da bir isyanın bacayı sarmaya
başladığını ve en önde de gençliğin yürüdüğünü gösteriyor. İngiltere’de
dün de öğrenciler yine sokaklardaydı ve bu kez başarılı bir şekilde
polis şiddetini tartıştırdı.
Geçen hafta Perşembe günü Direniş Koalisyonu adı altında biraraya
gelen, ortaokuldan üniversiteye her yaştan öğrenci ağırlıklı, öğretim
üyesi ve sendika destekli grup, üniversite harçlarının üç misline
çıkarılmasını öngören yasanın görüşülmesi sırasında parlamento önünde
gösteri yapmak istemişler, 30 bin kişilik grup sık sık atlı polisler,
kalkanlı miğferli polislerin sıkıştırmasına, müdahelesine, itip kakması
ve saldırılarına hedef olmuştu.
Öğrenciler net bir şekilde, taleplerini “paralı ve pahalı eğitime
hayır” diye özetliyor ve sınıflı toplum yapısında uçurumları daha da
derinleştirecek, kısacası fakir çocukların üniversiteye gitmesini
imkansız hale getirecek bu tür adımlara karşı mücadeleyi
sürdüreceklerini söylüyorlar. Ama duyulmak istenen o değil. Köşeye
kıstırıldıklarında bir kaç cam indirdikleri, ve en önemlisi Prens
Charles ve eşini korkuttukları için şimdi polis “eylemcilerin”
resimlerini yayınlayarak onlarca kişiyi tutuklamaya devam ediyor.
Gösteriden bu yana öğrenci taleplerinden çok, “öğrenci şiddeti”
tartışılıyor.
Polisi “kıstırma”
İşte dün bunu biraz tersine çevirecek gelişmeler yaşandı. Polisin
geçen hafta yapılan gösteride şiddetine ve resmen, hayvan sürülerini
toparlamak için kullanılan bir kelimeyle “kıstırma” adını verdiği
aşağılayıcı ve kışkırtıcı taktiklere maruz kalan öğrenciler, Scotland
Yard, yani Londra Emniyet Müdürlüğü’nü kuşatarak bu kez “Polisi
kıstırma” eylemi yaptılar.
Özellikle de U Tube’da tekerlekli sandalyedeki bir eylemcinin polis
tarafından yerlerde sürüklendiği klibin de yayınlanışı ile polis
şiddetinin televizyon haber programlarında yeniden tartışılması mümkün
oldu. Halbuki 2009 yılında yine Londra’da yapılan G20 gösterilerinde
gösterici bile olmayan bir kişinin polis copu yiyerek ölümüyle ilgili
soruşturmanın anısı daha taptaze…
Batı demokrasisinin kalelerinden sayılan İngiltere’de de polis
şiddeti, yani muhalefete nereye kadar tahammül edilebileceği tartışması
Türkiye’den çok farklı değil. Mücadele, olaya yerleşik iktidar
yapılarının istikrarı ve korunması penceresinden bakanlarla, insan
hakları ve özgürlüklerini korumayı esas alanlar arasında yaşanıyor ister
istemez. Asıl gençlerin ya da göstericilerin polise şiddet uyguladığını
söyleyenler burada da var!
Haberalma özgürlüğü ve WikiLeaks
Ama İngiliz medyasının ilgilisi dün daha çok WikiLeaks ‘in kurucusu
Julian Assange’ın duruşmasına odaklanmıştı. Öğrenci gösterisinin
yapıldığı yerin çok yakınındaki bir mahkemede görülen duruşma için
onlarca kamera ve muhabirle beraber yüzlerce gösterici de kapının
önündeydi.
Julian Assange hakkında getirilen kadın tacizi ve tecavüz iddiaları
kuşkusuz kalabalığın olabileceğinden daha sönük kalmasına yol açıyor.
Sanırım burada bir kişinin kadınlara karşı işlemiş olabileceği suçlar
nedeniyle hesap vermesi gereğini kimse reddedemez. Ama ortada
Assange’ın normal bir şekilde mahkemeye sevkedilmesi gibi bir durum yok,
böyle olsa diyecek hiç bir şey olmayacaktı.
Ortada çok açıkça bu iddialardan kalkarak, geniş siyasi ve mali
iktidar çevrelerini rahatsız eden, iktidarlara yapışmış büyük sermaye
medyasının varoluşunu kökünden sarsan WikiLeaks’in susturulması,
hükümetler ve çok uluslu şirketlerin işbirliğiyle onun bütün maddi ve
hukuki zeminlerinin ortadan kaldırılması konusunda dev bir girişim var.
Bunu biliyoruz çünkü aynı zamanda WikiLeaks’in yayınlandığı siteler
kapatılıyor, WikiLeaks’in banka hesapları donduruluyor ve oraya
yapılacak ödemeler çokuluslu internet şirketleri ve kredi kartı
firmalarınca engelleniyor.
Dolayısıyla bu iki durumu yani Assange hakkındaki iddialar ile
haberalma ve ifade özgürlüklerine yönelik saldırıyı birbirinden
ayıramazsak, gelecekte işkenceciler, savaş suçluları, rüşvetçiler,
darbeciler ve uluslararası büyük çıkar çeteleri hakkında söz edecek
herkesin sesinin, benzer komplolarla kesilmesi mümkün olacak.
Bu çok kritik ve dikkatle yürütülmesi gereken bir mücadele. Özellikle
Amerikan, İsveç, İngiltere hükümetleri, İsviçre bankaları, Mastercard,
Visacard, Pay Pal, Facebook, Amazon ittifakının bir anda görünen çirkin
yüzü bu konuda nerde saf tutmak gerektiği konusunda çok şey söylüyor.
Dün, ünlü gazeteciler, film yapımcıları, yazarlar ve insan hakları
savunucuları (John Pilger, Mike Leigh, Ken Loach, Hanif Kureyşi, Bianca
Jagger ve en büyük talihsizliği belki de çok fiyakalı bi sarışın olması
olan milyarder Jemimah Khan-Goldsmith) duruşmayı izlemeye geldi. Michael
Moore kefalete büyük katkı koyacağını bildiren ünlü isimlerdendi.
Çıkarken Bianca Jagger’ın söyledikleri anlamlıydı. “Assange’ın her
yaptığını ve söylediğini onaylamıyorum, ama sansüre ve iktidarların
foyalarının ortaya dökülmesini engelleme çabalarına karşı burdayım”
diyordu.
Dışardaki göstericiler de onlar kadar şık olamasa bile soğuktan
yılmayan kararlı bir nefer kalabalığı olarak göz doldurdu. Savaşa Karşı
Koalisyon’un sözcüsü Lindsey German, eşcinsel hareketinin önde gelen
isimlerinden Peter Thatchel ve Yeşiller konuşmalar yaptılar. “Bilgi
edinme hakkı engellenemez, özellikle de hükümetlere güvenin bu kadar
düştüğü bir zamanda” görüşü çok sık dile getirildi.
Sonuçta Assange’ın, hakkında İsveç’den gelen iade talebi karara
bağlanıncaya kadar 240 bin sterlin kefaletle serbest bırakılmasına karar
verildi. Fakat İsveçli avukatlar buna da itiraz ettiler. 16 Aralık,
Perşembe yeniden karar verilecek. İngiliz yargısı da bir imtihan vermiş
olacak.
Gelecek sokaklar
İngiltere’nin halleri ise perişan. Liberal Muhafazakar iktidarının
yaptığı kesintilerin tarihsel yıkıcı boyutlarını insanlar daha yeni yeni
anlamaya başlıyor.
Bugün açıklanan rakamlara göre, işsizlerin sayısı geçen ay 35 bin
daha artarak toplam ikibuçuk milyonu ya da yüzde 7.8 i geçmiş. Gelecek
yıl bu rakkamın yüzde 9-10’a yaklaşması bekleniyor işten çıkarmalar
iyice fiiliyata döküldüğünde.
Yine bugün yayınlanan rakamlara göre yerel yönetimlerden yapılan
kesintiler nedeniyle işten çıkarılanların sayısı çok iyimser bi hesapla
140 bin civarında olacakmış. Ama şu ana kadar açıklanan tensikat
rakamları asıl sayının bunun iki misline kadar çıkabileceğine işaret
ediyor.
İngiltere’nin yoksulları için bir başka kara haber ise, dün açıklanan
rakamlara göre enflasyonun da beklenen yüzde iki düzeyinin çok üzerine
yüzde 3,3 lere çıkmış olması.
Bu durumda faizlerin artması ve bir çok kişinin 1990’ların başında
olduğu gibi ev borcu taksitlerini ödeyemeyerek evlerinden atılmaları da
kaçınılmaz görünüyor.
İyi haber alan kaynaklardan büyük medyaya kadar yayılan söylentilere
göre, çalımlı horozlar gibi , aylarca “devleti de küçültürüz, krizi de
yeneriz” diye dolanan Liberal- Muhafazakar koalisyon hükümeti, “ya bizim
planlar işlemezse” diye, şimdiden B planları üzerinde çalışasıymış. B
planı dediysek Keynesyen olmaları beklenmiyor tabi. Devletin piyasaya
daha çok müdahele edip, özel şirket tahvilleri, bonolar alması, daha çok
özel sektör kurtarması gibi yollara gidebilecekler.
Hükümet bu söylentileri hafifçe yalanlamaya çalıştıysa da, gelecek
senenin sonuna kalmaz gidiş bu gidiş olacak gibi. B planlarında
kurtarılması düşünülmeyenleri ise yine sokaklar bekliyor.