1 Aralık 2011 Perşembe

TERSYÜZ: 33 YIL SONRA HOŞNUTSUZLUK KIŞI

1 Aralık 2011 - TERS YÜZ


http://www.tersyuz.org/ana-sayfa/470-ngilterede-33-yl-sonra-honutsuzluk-k.html


33 YIL SONRA HOŞNUTSUZLUK KIŞI
Kumru Başer
İngiltere’de dün 30 kamu sendikasına üye 2 milyona yakın öğretmen, okul müdürü, sağlıkçı, gümrükçü, müze memuru, kütüphaneci, çöpçü, hava tahmincisi, ambulansçı, gardiyan, bakanlık memuru, hademe, metro ve demiryolu işçisi ve daha bir çokları emeklilik haklarını savunmak için grevdeydi.
İskoçya ve Galler’de okulların hemen tamamı kapandı. Bir çok işçi ve memur hayatında ilk kez greve çıktı, bazı sendikalar da tarih yazdılar. Örneğin Fizyoterapistler Sendikası, dün 117 yıllık tarihinde ikinci kez greve çıkıyordu.
Herkes kabul ediyordu ki İngiltere yakın tarihine Hoşnutsuzluk Kışı (Winter of Discontent) adıyla geçen 1978-79 kamu grevlerinden bu yana,  bu boyutta bir işçi eylemi yaşanmamıştı.
İŞGALLE GREV SOKAKTA BULUŞUNCA
İngiltere’nin dört bir yanında yapılan1000’den fazla yürüyüş ve gösteriye onbinler katıldı. Grev gözcüleri, yürüyüşçüler ve onlara destek verenler canlı ve heyecanlıydı.
30’a yakın şehir ve kasabada oluşan işgal hareketleri ve okullarını işgal eden üniversite öğrencileri de eylemlere katıldılar.
Son anketler grevlere halk desteğinin de  %70lere ulaştığına işaret ediyor ki bu, sendikaların çatır çatır ezildiği, kamuoyu nezdinde grevin meşruiyetinin zedelendiği 80’li yıllardan beri nadir görülen bir şey.
ÖFKENİN KAYNAĞI
Grevin yasal ve en önemli sebebi Muhafazakar – Liberal Demokrat koalisyon hükümetinin kamu çalışanlarının emeklilik haklarında yapmayı planladığı değişiklikler.
Aslında genel olarak işçi ve memur hakları 1970’lerden bu yana sürekli geriletiliyor. Ama bu kez saldırı öyle hızlı ve kapsamlı ki, bütün dengeler sarsılıyor.
Kısaca söylemek gerekirse, kamu emekçisinin daha çok prim ödemesi, daha uzun çalışması, ama daha düşük bir maaşa razı olması bekleniyor.
Zaten ancak geçineceği kadar bir emekli maaşı almayı uman işçi ve memur şimdi cebinden parasının çalındığını hissediyor.
Ama aslında bu grevin resmi gerekçesi olmasa da katılımın ve öfkenin ardında yatan bir dizi başka faktör var.
 “ÖZEL SEKTÖRE BAKIP HALİNİZE ŞÜKREDİN”
Kamu çalışanları diğer haklarının örneğin kıdem tazminatlarının, dolayısıyla iş güvenliklerinin de ciddi boyutlarda tırpanlandığını, ayrıca enflasyonun altında ücret artışlarıyla reel gelirlerinin yıl be yıl azaldığını görüyorlar.
Enflasyon yüzde 5’lerde seyrederken, Maliye Bakanının, grevden bir gün önce, kamu çalışanlarına 2 yıl sadece yüzde 1 zam yapılacağını söylemesi de herhalde öfkeyi iyice kabartıp greve katılımı biraz daha artırmıştır.
Hükümet ve iş çevreleri bu koşullarda bile kamu çalışanını aç gözlülük ve nankörlükle suçlayıp “Sizin durumunuz özel sektörden çok daha iyi. Daha ne istiyorsunuz?” diyor.
Üstelik argüman yanlış olsa da dayandığı bilgi doğru. 23 milyon özel sektör işçisi içinde, şirketinden emekli maaşı alacakların sayısı sadece 3 milyon. İşgüvencesi çok daha düşük, sendikalılık oranı hızla düşüyor.
Şu işe bakın ki, özel sektörde insanların emeklilik hakkından ve işgüvencesinden yoksun çalıştırılıyor olması zül sayılacakken, kamu çalışanına karşı koz olarak kullanılıyor. Özel sektör ve kamu sektörü çalışanı karşı karşıya getirilmek isteniyor.
%1’İN KRİZİNİN FATURASINI %99 ÖDÜYOR
Genel ekonomik resme baktığımızda, dar gelirlinin sırtına yüklenen dev fatura konusunda hiç bir veri sıkıntısı çekmiyoruz.
Herşeyden önce işsizlik resmi rakamlara göre yüzde 8,3 ile 17 yılın en yüksek düzeyine çıkmış bulunuyor. Önümüzdeki bir kaç yıl içinde sadece kamuda 400 bin kişi daha işten çıkarılacak. Kamu sektörü küçültülürken özel sektörde de bir istihdam artışı görünmüyor.
İşsizlere, evsizlere, özürlülere, çocuklulara yapılan sosyal yardımlarda, orta halli ve yoksul bölgelerde büyük önem taşıyan kütüphane, okul, hastane, gençlik merkezleri, toplu taşıma gibi hizmet ve yatırımlarında büyük kesintiler yapıldı ve bu önümüzdeki yıllarda sürecek.
Eğitim ve sağlık hizmetlerinde özelleştirmeye gidilmesi, üniversite harçlarının üç misline çıkarılması sadece dar gelirlilerde değil, orta sınıflarda da gelecek korkularını derinleştiren başka gelişmeler.
“Kriz var, hepimiz payımıza düşeni yapmalıyız” yalanını açığa çıkaran ve yüzde 1’lik bir kesimin, icraatlarıyla ekonomiyi zora sokan devlet tarafından kurtarılan, zarar eden bankaların ve büyük şirketlerin yöneticilerinin üzerine düşeni yapmak bir yana gelirlerini katladığını ve gelir dağılımının giderek daha hızlı bozulduğunu gösteren rakamlar da öfkeyi büyütüyor.
“BÜTÜN İKTİDAR %99’A” – İŞGALİN ROLÜ
İşte böyle bir ortamda bütün bu isyan ve kaygıların can damarını yakalayarak 7 haftadır bir halk lobisi gibi gelir dağılımı adaletsizliğini tartıştıran işgal hareketi de grevlere verilen destekte ve eylemliliğin siyasi bir yörüngeye oturmasında önemli rol oynuyor.
İşgal hareketi, yasal sınırlamalarla iyice kokusuz, renksiz hale getirilen, dişleri sökülen sendikaların eylemini kanlı canlı bir genel siyasi tablonun içine oturtmayı ve hükümetin özel sektör ile kamu sektörü çalışanları arasında husumet yaratma planlarını büyük ölçüde bozarak rüzgarın yönünü değiştirmeyi başardı.
Londra’da dün işgalciler devrimler tarihiyle kendi geleneklerinden üretiverdikleri “Bütün İktidar %99’a” pankartlarıyla yürüdüler.
Vurucu mesajlarının ikinci kısmı da, krizin kaymağını yiyen %1’in en besili temsilcisi olarak belirlenen dev bir madencilik şirketinin yöneticisini halk adına tutuklama girişimiydi.
BUNDAN SONRA
İngiltere’de 33 yıl önce James Callaghan başbakanlığındaki İşçi Partisi hükümeti, yüksek enflasyon ortamında kamu çalışanlarının maaş artışlarını dondurmaya kalkınca sendikalar ayağa kalkmıştı.
Toplanmayan çöpler, çalışmayan trenler, gömülemeyen ölüler, açılmayan okullar ve hastaneler onlarca yılın en soğuk kışıyla birleşti ve 1978-79 Shakespeare’in ünlü oyunu 3. Richard’ın girişindeki “Now is the winter of discontent” dizesinden esinlenilerek tarihe  “Hoşnutsuzluk Kışı” adıyla geçti.
O yıl yaşananlar Callaghan’ın1979 seçimlerini Muhafazakar Parti’ye yitirmesine neden oldu. İzleyen yıllarda Muhafazakar Margareth Thatcher hükümeti, sendikal hareketi ezmeye yönelik önemli adımları atacaktı.
Ama bu “Hoşnutsuzluk Kışı”nın 33 yıl öncekine benzemeyen yanları çok. Kapitalizmin krizi çok daha yaşamsal ve küresel boyutta, iktidarda kendi iç çelişkileriyle bir Muhafazakar-Liberal koalisyon var, İşçi Partisi grevlere sahip çıkmıyor ama muhalefette. Seçime daha çok zaman var ve sendikalar 33 yıl öncesine göre çok daha güçsüz. Diğer yandan küresel işgal hareketi gibi sosyal adalet talep eden popüler, ele avuca sığmayan yeni, sürprizli bir siyasi unsur var denklemde.
Bunlar ve öngörülmesi daha güç başka değişkenlerin değişim yönünde nasıl bir etkiye tekabül edeceğini şu anda kestirmek kolay değil. Şimdilik yalnızca sendikalardan gelen son mesajlar ve hükümetin uzlaşmaz görünen tutumunun yeni grevlerin habercisi olduğunu söyleyebiliriz.