23 Temmuz 2007 Pazartesi

BBC TÜRKÇE RADYO: 22 TEMMUZ 2007 SEÇİM- DİYARBAKIR-HAKKARİ-VAN

DİYARBAKIR: Seçim, seçmen ve aday manzaraları (11 Temmuz 2007)

DİYARBAKIR: Güneydoğu'da oyları belirleyen etkenler (13 Temmuz 2007)

DİYARBAKIR: Güneydoğu'da CHP, DP ve MHP'ye bakış (16 Temmuz 2007) 

VAN: Güneydoğu'da kadınları temsil sorunu (18 Temmuz 2007)

DİYARBAKIR: Güneydoğu'da göçle gelen yoksulluk (20 Temmuz 2007)

BBC TÜRKÇE: 22 TEMMUZ 2007 SEÇİMLERİ - DİYARBAKIR BLOGU - BBC TÜRKÇE

http://www.bbc.co.uk/turkish/specials/1410_election_logs/page4.shtml

  22 TEMMUZ SEÇİMLERİGEÇMİŞ SEÇİMLERİNTERAKTİF HARİTA  
2007 Genel Seçimi - BLOG-NOTLAR
Kumru BAŞER




KUMRU BAŞER
RADYO PROGRAMLARI









23 Temmuz 2007, Pazartesi

Sonunda büyük gün geldi ve geçti... Üç haftaya yakın süredir seçimle ilgili gelişmeleri, seçmen eğilimlerini, havayı izlediği Güneydoğu illerinden 20’yi aşkın milletvekili meclise gönderiliyor.


Bundan önceki üç seçimde Kürt oylarının ezici çoğunluğunu aldığı halde ulusal baraja takıldığı için meclise vekil gönderemeyen Kürt sorununun çözümüne odaklı partilerin sonuncusu DTP’nin amacı meclisde grup kurabilmekti. Bu manada, aslında amaçlarına ulaşmış oldular.

Dün gece parti binası önünde içiçe onlarca halka halinde halay çeken, Diyarbakır ve diğer illerde sokaklara dökülüp zılgıt çeken, sloganlar atan taraftarlar bunu kutluyorlardı. Bu seçimde toplam 1 milyon üçyüzbin oyları boşa gitmemişti.

Ama parti içinde bambaşka bir hava esiyordu.

Bir ara grup kurmaylarının bile tehlikeye düştüğünü gören partinin aktivistleri isyan ve şok arasında gidip geliyorlardı.

Çünkü DTP grup kuruyordu ama oylarında Türkiye çapında yüzde üç, bölgede ise yüzde on ila yirmi arasında düşüş vardı.

Kimisi bunu mevsimlik işçilerin oy kullananamasına, bağımsıza oy kullanmanın güçlüklerine, kimisi hile ve baskıya, kimisi AKP’nin iktidar avantajını kullanmasına, kimisi de yanlış aday seçimine bağlıyor ama aslında özel sohbetlerde bir çoğu, bağımsız adayların ve onların gerisindeki partinin, tutarlı ve çekici bir program sunamadığını söylüyor.

Partinin genç kadroları, bugünden itibaren bir hesaplaşma sürecinin başlıyacağını, bu sonucun parti liderliğinde deprem yaratacağını düşünüyor.


AKP’lilerin ise keyfine diyecek yok. Çünkü asıl zafer onların. Doğu ve Güneydoğu’da DTP’nin kaybettiği oyları hatta daha fazlasını topladılar.

Bu sabah Diyarbakır Dedeman Oteli’nde hep birlikte il yöneticileri ile birlikte kahvaltı ettiler ve sonra da bir basın toplantısı düzenlediler.

Daha önce tanıdığım üç Diyarbakır milletvekili ve Tarım Bakanı Mehdi Eker’le sohbet imkanı buldum. Zaferden memnun ama mağrur değiller. Herkesi kucaklama mesajını öne çıkarıyorlar.

Tarım Bakanı Eker, önümüzdeki dört yıl içinde bölgede sulama tarımında büyük patlama yaratarak kalkınmanın önünü açacaklarını vaadetti.

Seçim barajının kalkması gerektiğini ima etti. Ama, Kürtlerin kültürel hakları konusundaki reformların şu anda talebe cevap verdiğini söyleyerek, anadilde yayın ve eğitim konusunda yeni adımlar atmayı düşünmediklerinin de işaretini vermiş oldu.

Diyarbakır’daki misafirliğimi, odamı ve bavulumu toplayarak tamamlarken içime evimden ayrılacakmışım gibi bir hüzün oturdu bile.

Bu her anlamda sıcak kentte üç haftadır her işimi kolaylaştıran herkesle vedalaşmaya hazırlanıyor ve bilgisayarımı kapatıyorum.


19 Temmuz 2007, Perşembe

Dün Diyarbakır’da DTP’li bağımsız adayların son ve büyük mitingi vardı. Benim burada bulunduğum süre içinde yapılan ilk ve tek seçim mitingi aynı zamanda.

Sabahtan itibaren sokaklarda “bin umut adayları”nın kampanya rengi olan mora bürünmüş insanlar görünmeye başladı.


Sıcaktan bayılan bir kaç seçmen ambulanslara bindirildi

Tam miting başlayacakken, İstasyon meydanına bakan camiden çıkanların bir ellerinde ayakkabılarını havaya kaldırıp, öteki elleriyle de zafer işareti yapmaları görülecek manzaraydı doğrusu.

Miting bölgede çok miting görmüş geçirmiş bir çok gazeteciye göre taş çatlasa 35-40 bin kişi topladı. AKP mitinginde bundan büyük kalabalık vardı diyenler var. Kimileri sıcağa, kimileri mevsimlik işçilerin çokluğuna, kimileri ise halkın heyecanını yitirmesine bağlıyor.

Kestirmesi zor. Ama HADEP’in örneğin bu alanda 250 bin kişiyi topladığı görülmüş geçmişte...

AKP’nin bağımsızlar nedeniyle bölgeden 2002 seçimine göre daha az sayıda milletvekili çıkarması kaçınılmaz ama bölgeden alacağı toplam oyların artabileceğini, Diyarbakır ve ilçeleri, Van ve Hakkari’de partiyi desteklemeyen çok sayıda seçmen, gazeteci, ve sivil toplum temsilcisi dahi dile getiriyor.

İstasyon meydanındaki mitinge dönelim. “Bekle Ankara, Kürtler geliyor” sloganları alanı inletirken, en fazla alkış alanlardan biri de eski DEP milletvekili Leyla Zana oldu.

Konuşmalar uzadıkça uzuyor. Sıcaktan bayılan bir kaç seçmen ambulanslara bindirilirken, ben bir şişe daha su boca ettim başımdan aşağı. Üzerine de bezden çantamı kukuleta gibi geçirince gülünç görünmüş olabilirim ama kimsede kimseye gülecek takat yoktu sıcaktan.


Adaylardan Aysel Tuğluk geleneksel Kürt kıyafetleriyle konuştu

Parti ileri gelenlerinin, AKP’ye eleştirilerinde “yeterince cesaretli olmama”nın fazla ötesine geçmemeleri dikkatimi çekti.

AKP’nin her adı geçtiğinde yuh çeken kitleye “onları yuhlamanızı istemiyoruz” demeleri acaba Ankara’da seçimden sonra izlemeyi düşündükleri politikaların peşrevi mi diye düşündüm. Yoksa kitlenin nabzına göre şerbet vermek mi? Çünkü bölgede on günü aşkın süredir konuştuğum çoğu seçmenin beklentisi bir AKP-DTP koalisyonu...

Politikacılar konuşmalarını bitirip de sevilen sanatçı Diyar mikrofonu aldığında ise meydan yıkılıyordu. Biz gazeteciler ise itilip kakılmaktan ve yakıcı güneşten yıkılmak üzereydik. Kendimizi Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Lokali’ne atıp akşam serinliğinde günü konuştuk.

17 Temmuz 2007, Salı - 18 Temmuz 2007, Çarşamba

Yüksekova... Gazetelerin öğleden sonra 15:00 gibi geldiği, başı dumanlı dağlarla çevrili bu ilçeden sabah erkenden minibüse binip Van’a hareket ettim dün.


Güvenlik bölgesi ilanı ilçe merkezini pek etkilememiş

Dönüş yolu engebeli, dolambaçlı ve sarp. Aynı zamanda aşağı yukarı her 30 kilometrede bir kimlik kontrolü ya da arama veya her ikisi birden var. Burası Genelkurmay Başkanlığı tarafından geçen ay ilan edilen üç güvenlik bölgesinden biri ne de olsa.

Asker ve sivil güvenlikçiler çelik yelekli, yollardan arada ağır silahlarla donanmış tank ve zırhlı araçlar geçiyor.

Birinci kontrolü kolay atlattık.

İkinci kontrol noktasında güneş gözlüklü subay –askerlik derslerinde daha dikkatli olsaydım rütbeyi de çıkarabilecektim- hepimizi tek tek süzdü. Kimliklerimiz toplanıp içeri bir yere götürüldü.

Bir an kendimi çok suçlu hissedip, “Eyvah anlayacak” diye düşündüm.

Sonra kendime “Ben işinde gücünde bir gazeteciyim. Yasalar çerçevesinde işimi yapıyorum” diye hatırlatıyorum. “Teybim ve bilgisayarım da masum iş aletlerim”.

Gene de teybimin olduğu torbayı hafifçe şalımın altına ittim.

Neyse sonunda kimliklerimiz geldi, şoförümüz tarafından dağıtıldı. Neşeyle hareket ediyoruz. Şoförümüz şefkatini sertlik maskesi altında gizleyen otoriter bir baba gibi on üç yolcusunu gözleriyle yokluyor aynadan.

Artık minibüs halkı olarak aramızda her bir kontrol noktasında güçlenecek olan sessiz bir suç ortaklığı, bir yoldaşlık duygusu var.

Acılı bir türkü kasedi takılıyor. “Benim yavrum gazeteci, kıyma ona ne olur” diyor şarkıcı. Ne tuhaf sözler. Bana mı mesaj veriliyor acaba?

Sonra Kürtçeye geçiyoruz. “Oy delale, oy şemame”. Evet yakında çözeceğim galiba.

Öğleden sonra

Van ilk kez kadın milletvekili adayı çıkarmış bu seçimde, bölgedeki kentlerin çoğu gibi. DTP bağımsız adaylarından seçilebilecek on kadar sandalye için kadın adaylar gösterdi. Diğer partilerden de daha geri sıralarda da olsa kadın adaylar var.


Bölgede kadına yönelik şiddete karşı kıran kırana bir mücadele yürütülüyor

Bölgede kadına yönelik şiddete karşı kıran kırana bir mücadele yürüten Van Kadın Derneği’nin başkanı Zozan Özgökçe ile bölgedeki kadın adaylar, bunlara seçmenin bakışı ve partilerin kadınlara ilişkin sözü olup olmadığını konuştuk.

Birlikte geçirdiğimiz iki saat içinde çay, yemek, kahve ve içten bir sohbet ile her türlü yakıtımı alıp, bu kez Diyarbakır yollarına düşüyorum.

Akşam

Bölgenin iki büyük ili arasındaki karayolunu her türlü politikacıya tavsiye ediyorum. Üç güvenlik kontrolü tamam ama ya o çukurlar, ya o geçen yıldan bu yana bitmeyen yol inşaatları. Otobüs milim milim ilerliyor. Diyarbakır’a tam üç saat gecikmeli ulaşıyoruz.

Sabaha karşı 03.00... Bir kaç saat uyuyup radyo için malzememi toparlamalıyım.


16 Temmuz 2007, Pazartesi - 17 Temmuz 2007, Salı


Yüksekova Haber gazetesinden eski dostlar

Sabah

Yüksekova'ya vasıl oldum bu sabah Van üzerinden. Yüksekova Haber gazetesinden eski dostlarla bulustuk.

Köylere gideceğiz. Seçmenin farklı kesimlerinin oylarını neye gore belirlediğini belirlemeye çalışacağız.


Yüksekova'da hava daha serin!

Dün öğleden sonra geçen yıl ziyaret ettiğim ilçenin 20 kilometre dışındaki Doğanlı kampına yollandık.


Çukurca’nın Uzundere beldesindeki köylerini 1994’te terketmişler. 204 hane içinde 125 korucu var. Köylerine dönmelerine, sınıra çok yakın ve mayınlı olduğu için yıllardır izin verilmemiş.

İhtiyarlar hâlâ dönmek istiyor. Gençler ise “Allah korusun” diyor. Muhtar geri dönebilmek için yazdığı dilekçeleri gösterdi bana.

Ne tarım ve hayvancılık yapacak toprak ve meraları, ne okulları var. Korucular dışında işi olan da yok. 2000 nüfusa 125 maaş ne desin?

Gençler iş istiyor. Dört genç gelip yanımıza oturdu muhtarla konuşurken.

İstanbul’a gitmişler yakında. İş de bulmuşlar. İnşaatlarda çalışıyorlarmış. Ama tuttukları evin kirası, yiyecek, yol derken hiç para kazanamadıklarını farkedip geri dönmüşler. Yüzlerinde derin bir sıkıntı.


Muhtar geri dönebilmek için yazdığı dilekçeleri gösterdi bana

Kızlar ise en çok okumak istiyor. Yakında okul yok. 13 yaşındaki Hasret “Beni okula tanıdık minibüsçüler parasız götürüyor. Çünkü paramız yok. Durumumuz kötü” diyor. Meslek lisesini bitirecek ama daha ilerisini okuyamayacak aynı sebeple...

Yoksullar ama hiç kimse bu bölge halkını ikramdan alakoyamaz. Yoğurt ve tandır ekmeğine soğan eşlik ediyor.

Peki kime oy verecekler? Köyün önemli bir kısmı AKP’ye diyor. Diğerleri de bağımsız bir adaya. Ama bu bağımsız aday DTP’li değil. CHP’den istifa edip seçime bağımsız giren Esat Canan...

Canan’ın köyü ve toprakları hemen yakında. Doğanlı halkına toprak bağışlamış. Onu unutmuyorlar.

DTP’li bağımsızların ise iki mi yoksa kentin 3 milletvekilinin tümünü mü çıkaracağı tartışılıyor herkes tarafından.

Eskiden aşiret ve aile bağlarının herşeyi belirlediği bölgede, aşiretlerin oyları artık bir kaç nedenle bölünmüş. Pinyanişi aşiretinden Zeydanlar ilk kez ikiye bölünmüş örneğin. Biri AKP diğeri DP’den birinci sıra adayı. Damatları ise CHP’den adaymış. DTP’nin seçmeni ise aşiret sınırı tanımıyor gibi.


Muhtarın evinde yoğurt ve tandır ekmeğine soğan eşlik ediyor

Akşam sohbet ettiğim bir grup Yüksekovalı gazeteci ve sivil toplum temsilcisi bölgede seçmen eğilimlerini belirleyen önemli faktörler arasında, Şemdinli olayı ve onu izleyen hukuk süreci ile Kuzey Irak topraklarına operasyon tartışmalarının da bulunduğunu söylüyorlar.

“Hakkari bölgesinde yaşayan Ertuşiler, Doskiler, Oramaniler, Gerdiler, Herkiler, Celiler, Pinyanişiler ve Dirilerin tümü Türkiye ve Irak arasında bölünmüş durumdalar. Bu yakınlık ve akrabalık her bir sınır ötesi operasyon tartışmasının bölgede kaygı yaratmasına yol açıyor” diyorlar.

Akşam, manzaralı bir yerde yemek yedikten sonra çalışmak için Yüksekova Haber gazetesinin bürosuna gittik. Onlar gazetelerini hazırlıyor küçücük ofislerinde. Bana da bir yer açtılar. Ben de yazımı yazıyorum. O sırada ziyarete gelen yerel sanatçı Nevzat Alter de ısrar üzerine Kumriye adlı Kürtçe yerel türküyü söyledi benim şerefime. Gazeteci arkadaşlar eşlik ettiler.

Biraz uyuyup Van’a geçmeye hazırlanıyorum.


15 Temmuz 2007, Pazar

Dün Diyarbakırlıların Coca Cola’ya yeğlediği meyan kökü şerbetiyle serinleyip, sonra gölgesinde oturmak için girdiğim CHP seçim büro-bahçelerinden birinde eski bir Türkiye İşçi Partili’ye rastladım. 1960’lardaki TİP’ten.. Şu anda CHP’nin adaylarından birini destekliyor. Arkadaşı olduğu için...


Coca Cola mı...? Meyan kökünün suyu hem serin hem şifalı

Seçim bölgeleri küçüldükçe adayın kim olduğunun önemi artıyor kuşkusuz. Ama bu bölgede, bazı isimler var ki hangi partiye giderse gitsin, 'paket oy'u var bir Diyarbakırlı’nın deyişiyle.

Bir başka faktör de asker, subay ve polis oyları. Çevremize toparlanan CHP’liler bu seçimde asker oylarının ağırlıkla CHP’ye gideceğini umuyor.

“Geçen seçimde 200 asker oyu almıştık. Bu seçimde 18 bin oradan gelir” diyor birisi. Ama tam da emin değiller. Benden fikir almaya çalışıyorlar. Bilmiyorum doğrusu...

Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu bir sonraki durağım. İçtiğim nefis kahvenin kaynağı ve pişirme yöntemini iyice öğrenip not aldıktan sonra konuya geliyoruz.

Bölgedeki sosyo ekonomik gerilik ve yoksulluğun boyutlarını rakamlarla ortaya koydu. Diyarbakır’da işsizlik resmi verilere göre yüzde 17. Ama Bedirhanoğlu’nun verdiği rakamlar aslında yüzde 37 civarında olduğunu gösteriyor.

Bedirhanoğlu, “Bakın” diyor “kentte Emekli Sandığı, SSK ve Bağkur kapsamındaki insanların sayısı 395 bin. Yeşil kartlı sayısı 530 bin.”

Kişi başına düşen ortalama gelir Türkiye’de 2 bin 500 dolar iken Diyarbakır’da bin dolar.

Koskoca kentte 50’nin üzerinde işçi çalıştıran kamu ve özel işletme sayısı 29!

İşadamları olarak bölgenin kalkınması için gerekli gördükleri adımları bütün partilerden adayları gezip tek tek anlatmışlar.

Bedirhanoğlu özellikle Kuzey Irak’la ilişkilerin normalleştirilmesine büyük önem verdiklerini, bunun bölgeyi ve Türkiye’yi ayağa kaldırabilecek bir potansiyel olduğunu anlatıyor.


İşsizliğin resmidir...!

Akşam gazeteciler lokalinin açık havada geniş, çimenli, ağaçlıklı bahçesinde kurulmuş masalardan birinde, Londra’da onlarca yıl yaşadıktan sonra memleketi Diyarbakır’a dönüp yerleşmeye karar veren bir eski arkadaşım ve onun eski arkadaşlarıyla, hafif bir esinti ve çok güzel şarkı ve türküler eşliğinde yemek yedim.

Gecenin tartışması, “AKP reform ve değişimin partisi midir, değil midir?” Masa ikiye bölündü ve onca hararetli tartışmadan bir fikir birliği çıkmadı tabi ki.

Sohbet güzel de işlerim geri kaldı. Bugün çok büyük hızla radyoda yayınlanacak programlarımla uğraşmalı ve bir an önce Van-Hakkari-Yüksekova hattına doğru yola çıkmaya hazırlanmalıyım.

Dışarıdan adaylar için yapılmış güzellemelerden birini çalan seçim arabası geçiyor:

“İçimizden biri o, gözümüzün nuru o, Salim Ensarioğlu...”

Benim bugünkü şiirim ise maalesef “Bugün Pazar... Beni odaya kapattılar” diye başlıyor.


14 Temmuz 2007, Cumartesi

Dün Diyarbakır’ın Gürdoğan mahallesindeydim.

Yoksulluğun böylesini görmedim diyemem. Gördüm. Ama yine buralarda, daha önceki gelişlerimde. “Yoksulluk sınırının altı” kavramının anlamını tamamen yitirdiği, açlık sınırının görüldüğü ve son zamanların sevilen deyimiyle her türlü “ezberin bozulduğu” yerler.


Gürdoğan'da ekmekler kerpiç ocaklarda pişiriliyor

Geçim sıkıntısı çekmeyen vicdan sahibi herhangi bir insanı çaresizlik ve utançtan ezip geçer.

Mahalle halkının hemen tümü Lice ve Kulp’ta güvenlik gerekçesiyle bir gecede boşaltılan ve yakılan köylerden 1994’te hiç bir şeysiz kaçıp gelmişler. Asfaltsız sokakları, keçileri, ekmek pişirilen kerpiç ocakları, çardaklarıyla yoksul ama köy güzelliği var. Evler hariç.

Mahalle üç katlı sosyal konut gibi yıkık dökük apartmanlardan oluşuyor. 11 bin nüfus, 4 bin 500 kadar seçmen.. Düzenli bir işi olan yok gibi. Gençlerin çoğu yazın mevsimlik işçi olarak batı illerinde.

Hiç bir politikacı ve milletvekili adayı henüz mahalleyi ziyaret etmemiş.

Kanalizasyon çalışması bir türlü bitmiyor diyorlar.

“En alttakiler”in yaşadığı mahalleler DTP’nin oy deposu. Yüzde 80 civarında oy çıkıyormuş. “Oyunuzu kime vereceksiniz?” diye sorunca, “bizimkine” diyorlar. Parti adı bile yok. Muhtar, “Valla belediyede değil de muhalefette olsaydı, yüzde yüz oy çıkardı, ama belediye yetersiz kalıyor” diyor.

Burası bağımsız adaylardan Akın Birdal’a ayrılmış DTP tarafından. Ama adayın kim olduğunun da önemi yok bu mahallede.

Misafir olduğum ailenin annesi Gülizar 39 yaşında. Altı çocuğu var. Köyleri 1994’de yakılmış.

Evin en küçüğü, oğlan olduğundan pek kıymetli ve atılgan. Kızlar ise yaralı ve sessiz bir edayla annelerine sokulmuş oturuyor.

Çapaya giden büyük kız liseyi bitiriyor, ama “para yok okutamam seni” demiş babası. “Kendisini odasına kapatıp ağlıyor” diyor Gülizar. Daha küçük olan kız her gün uzaktaki okuluna yürüyerek gidiyor dolmuş parası olmadığından.


39 yaşındaki Gülizar kızını okutamıyor, ameliyat olamıyor

Gülizar’ın eşi haftada üç defa diyalize gidiyor. Gülizar da sağlam değil. Boynunu gösteriyor tülbentini açıp. Guatrı iyice şişmiş. Ameliyat için para istemişler. Bulamamış...

Peki ne yiyip ne içiyorlar?

“Kaynanamın ineği var” dedi Gülizar gururla. "Nasıl yani?" dedim.

Heyriye adı verilen ve çok sevilen inek balkondan bana gösterildi. Yan tarlada. Kaynana da yakındaki ağacın altında onu izliyor. On kilo kadar süt veriyor, o satılıyor ve bütün aile onunla ekmek alıyor.

Gülizar ve ailesi Diyarbakırlılara yardım için, Sarmaşık adlı sivil toplum kuruluşu tarafından iki ay önce oluşturulan Gıda Bankası'ndan ayda 50 lira civarında gıda yardımı alıyor.

Gıda Bankası bir kaç yıl içinde kentte beş bin kişiye gıda yardımı sağlamayı amaçlıyor. Başvuru yapanlarla ve onların kayıtlarını alanlarla konuştum. “Bugün az başvuru var” diyor görevli. 150 filan.

Bölgenin en büyük ve gelişkin ili Diyarbakır, Devlet İstatistik Enstitüsü rakamlarına göre illerin sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasında 56'ıncı. Diğer tüm bölge illeri onun arkasında. Ya da listenin en dibindeki 20 küsur ilin tümü Doğu ve Güneydoğu’da.

Çeşitli sivil örgütler, belediye, işadamları ve farklı partilerden insanlardan destek alan Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin kentte yaratıcı ve şeffaf projeler üretmeye çalışan ekibinden Barış bir idealist. “Gideyim Afrika’da açlıkla mücadele eden bir örgütte çalışayım” diye düşünürken Diyarbakır’daki Afrika’yı görmüş.



Gıda yardımı için binlerce kişi başvuruyor

Gıda Bankası projesinde çalışan genç Diyarbakırlı sosyolog Murat, başvuruları değerlendirirken, kendi kentinde hala bilmediği yeni yoksulluk türleri gördüğünü anlatıyor.

Büyüyen sorunlardan biri de terkedilen kadınlarmış. Çok sayıda erkek, bölgedeki geleneksel aile reisi yükünü kaldıramayınca bir gün kayıplara karışıyor.

Derneğin, dört mahallede 36 bin kişiyi kapsayan ayrıntılı ve özenli araştırmasının ayrıntıları Eylül ayında açıklanacak. Ama elde ettikleri veriler şok edici.

Ortalama 6 kişinin yaşadığı bir evin ayda 250 YTL’den az bir parayla geçinmesine ne denir? Bu durumdaki ailelerin nüfusa oranı yüzde 37 civarında.

Peki ya da nüfusun yüzde 54’ünün yeşil kart sahibi olmasına ne demeli?

Gelecekten beklentiler sorusuna bu durumda halkın yüzde ellisinin “hiç bir şey değişmez” diye cevap vermesinde şaşılacak bir şey yok. Yüzde 24 ise “herşey daha kötü olacak” diyor. Güzel ve şaşırtıcı olan ise, dört kişiden birinin hâlâ gelecekten umutlu olması!


12 Temmuz 2007, Perşembe

Sabah

Erkenden AKP ikinci adayı, Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Kutbettin Arzu ile görüşmeye gittim. Siyasi rakiplerine hakkaniyetle yaklaşan biri. CHP’nin adayı Mesut Değer’in, yeniden seçilmeyi hakettiğini düşünüyor. DTP’li belediyelerin güçlenmesinin, bağımsızların meclise girmesinin iyi olacağını, barajın kalkması gerektiğini söylüyor. Kendisiyle geçen yıl politikacı değilken konuştuğumda da aynen böyle şeyler söylemişti.

Bir sonraki randevuma koşarken, koca eşarbı ıslatıp simit gibi burarak kafama oturtuyorum. Çok tuhaf görünüyor olmalıyım. Ne gam!

Daha önce Saadet Partisi’nden milletvekili adayı, Fazilet Partisi'nden Belediye Başkan adayı olmuş, ama şu anda faal olarak bir partiyle ilgisi olmayan Avukat Sıdkı Zilan’la çeşitli İslami örgütlenmelerin AKP ve seçimler karşısındaki tutumları konusunda söyleştik. Zilan, bu seçimlerde Saadet Partisi'nin Diyarbakır’da AKP içinde temsil edildiği görüşünde.

Tarikatların kime ve ne ölçüde destek vereceğinin ise her zaman için bir al-ver sürecinin sonunda oluştuğunu anlatıyor. Diyarbakır’da dernekler halinde örgütlenen bazı küçük İslami gruplar oy vermeme yoluna gidecek, bazıları da AKP’ye destek vereceğe benzer.

Zilan bütün partilere eşit mesafede durduğu mesajını vermeye özen gösteren Fethullah Gülen’in ise TSK’nın 27 Nisan açıklaması ardından gösterdiği tepkiyle bir tür yan tutmuş olduğunu söylüyor. Gülen cemaatinin Diyarbakır’da 10’a yakın “okuma salonları” yani dershanesi var. Buralarda fakir öğrenciler okutuluyor, ailelerine gıda yardımı yapılıyormuş.

“Peki Hizbullah’ın bölgede yeniden toparlanıp güçlendiği doğru mu acaba?” diyorum. Gülümseyerek, “Güçlenirlerse yumuşarlar” demekle yetiniyor... “Ancak küçük örgüt radikal olabilir”.

Öğle

Diyarbakır’ın en misafirperver gazetecisi dostum Kadir Konuksever “seni birisiyle tanıştırmak istiyorum” dedi.


Memduh Iğırcık Dicle kaplumbağalarını dünyaya tanıtacak

Memduh Iğırcık, orman mühendisi. Dicle vadisinde bilinmeyen bir kaplumbağa türü keşfetmiş. Onu dünyaya tanıtmak için uğraşıyor. Uzun yıllar Fransa’da yaşadıktan sonra yakınlarda dönmüş. Türkiye’deki siyasi ortam hakkında karamsar.

En karamsar olduğu nokta ise “Kürtler'in ötekileştirilmesi”... “İtilmesi”.

“Ege’de Kürdüm deyince bazen estağfurullah diyorlar” diye anlatıyor.

“Ben enternasyonalist bir insanım halbuki” diye sürdürüyor. “Kendimi ulusal bir kimlikle tanımlamak hiç bir zaman önemli olmamış hayatımda. İstanbul’da yaşadım ömrümün önemli bir bölümünü. O zamanlar lakabım Troçkist Memduh’du. Şimdi Kürt Memduh diyorlar. Televizyon programlarına çağırıyorlar. “Kürt olarak filanca konuda ne düşünüyorsunuz demek için. Artık Türkiye’nin batısında, hakkımdaki tek referans Kürt olmam”.

Öğleden sonra

Hala CHP’li siyasetçilere sormak istediğim şeyler var. CHP ikinci sıra milletvekili adayı Kamil Akan’ı Yenişehir’deki seçim bürosunda buldum.

Karşısındakini dikkatle dinleyen, çevresindekilere şevkatle muamele eden bu tecrübeli sosyal demokrat, 1970’lerden bu yana CHP ve SHP içinde bilfiil yeralmış.


CHP adayı Kamil Akan 'şahsi itibarımızla oy istiyoruz' diyor

“Partiniz pek popüler değil sanki bölgede, ne dersiniz?” deyince beni hazırlıksız yakaladı açık sözlülüğüyle. “Evet haklısınız, partimize ve genel başkanımıza rağmen kazanmaya çalışıyoruz. Keşke başka partiye gitseydin diyenler çok oldu.”

“Peki niye gitmediniz madem öyle” diyorum. “Ayıp olurdu, yıllarımı vermişim bu partiye” diyor.

“Ama seçmeninizden nasıl oy istiyorsunuz bu durumda” diyorum. “Partiye değil şahsımıza oy istiyoruz” diyor. “CHP’ye değil, bize verin oyunuzu diyoruz. Şahsi itibarımızı koyuyoruz ortaya.”


11 Temmuz 2007, Çarşamba

Sabah:

İlk durağım CHP il örgütü. Binanın dibindeki hasır iskemlelerde çaylarını içip sohbet eden CHP’liler genellikle emekliler ve daha az sayıda 1. sıra adayı ve milletvekili “Mesut Değer’in yakınları” olduklarını, parti için değil onun için çalıştığını söyleyen kişiler.


CHP milletvekili adaylarından İlknur Savcı ve kurmayları

Partilerine bölgede yöneltilen eleştirileri haksız buluyorlar. Onlara göre, bölgede yapılması gerekenler Türkiye genelinde yapılması gerekenlerden farklı değil.

'Kürt sorunu' ya da 'Kürt' sözcüklerini çoğu hiç kullanmıyor.

Yedinci sıradan aday gösterilen İlknur Savcı, önceliğinin kadının toplumdaki yerini yükseltmek ve kadınların sorunlarına çözüm getirmek olacağını söylüyor seçilirse. “Peki ama modernlik ve çağdaşlık imajını öne çıkaran, kadın haklarını öne çıkaran partiniz AKP’den daha az kadın milletvekili adayı çıkardığında bunu eleştirdiniz mi?” diye soruyorum İlknur hanım ve söyleşimize katılan CHP’li hanımlara. “Eleştirmedik. Parti daha önemli” diyorlar.

Çıktığımda gölgenin yeri değiştiğinden sol taraftaki iskemleler şaşırtmaca verirmiş gibi aynen sağa çekilmiş. Gazete okuyan emekliler özelleştirme karşıtı görüşlerini anlatıyorlar.

Öğle üzeri:

MHP’nin Diyarbakır birinci sıra milletvekili adayı renkli siyasetçi Abdullah Arzakçı, odaya çakı gibi girdi ve belindeki silahından dolayı özür diledi.

Evet biraz 'en çok satanlar listesindeki romanların girişi' gibi oldu ama böyleydi gerçekten.


MHP 1. sıra milletvekili adayı Azrakçı birinci partiyiz diyor

Arzakçı “Diyarbarkır’da birinci partiyiz. Yedi milletvekili çıkaracağız” diyor ve Tercüman gazetesinin MHP’yi Türkiye çapında yüzde 24’le birinci parti olarak gösteren son anketini gösteriyor. Türkiye’yi bilemem ama Diyarbakır’da benim edindiğim izlenimler Arzakçı’nın tahminleriyle örtüşmüyor.

“Ne yaptınız da geçen seçimdeki yüzde 2,5 oyunuzu yüzde 60-70’lere çıkardınız?” diye soruyorum. Bunu kendi ikna gücüne ve halka yakın yöntemlerine bağlıyor Arzakçı.

Uluyan iki bozkurt resmine bakarak hoşlanmadığı sorular sorarsam sinirlenir mi acaba diye geçiyor aklımdan. Çünkü yanında çalışanlara sinirlendi demin fena halde.

“Türk ırkının üstünlüğüne dayalı bir ideolojiyle Kürtlüğü nasıl bağdaştırıyorsunuz?” diyorum gene de enseyi karartıp.

“Kürdüm, Zazayım, Türklüğümle de gurur duyuyorum” diyen Arzakçı seçmeni üç dilden hangisinde konuşursa kendisinin de onlarla o dilden konuştuğunu vurguluyor. Kendisinin de çocuklarının da evde okulan gidene kadar Türkçe konuşmadığını, bunun bir problem olmadığını anlatıyor.

Akşam:

Bu akşamı kendime izin akşamı ilan ettim.

Dağkapı ciğercisinde sıcağa inat kebaplar geliyor. Yanımdaki Dağkapı’nın meşhur Cahit Abi’si, Yılmaz Güney’in bütün filmlerinin bütün repliklerini ezbere bilen bir kişi. Bana Umutsuzlar’dan replikler söylüyor. Bilgimi kontrol ediyor.


Solda, siyah yelekli olan Cahit Abi... Bütün Yılmaz Güney filmlerinin sözlerini satır satır biliyor

Siyasette hiç umudu yok oy vermeyecek.

Yabancı filmlerden ise kovboy ekolüne meraklı. İyi, Kötü ve Çirkin’den, John Wayne’in ölüm haberini aldığı günden sözediyor, Clint Eastwood’un şu günlerde ne yaptığını soruyor.

Yanımda Diyarbakır’a has süzülmüş absürd-mizah ekolünün güçlü taşıyıcıları...

Daha ne isteyebilirim?

Kahkahaların sonu gelmiyor. Bir süre Diyarbakır’a has inanılmaz mizah gücüyle “Çin Seddi, a bu Diyarbakır surlarından daha iyidir?” sorusuyla başlıyan bitmez tükenmez ve nereden başladığı bilinmez bir rekabet tartışması sürüyor.

Diyarbakır surlarının galip çıkacağı baştan belli tabii... Onu “Nuh’un gemisinde Kürt var mıydı?” tartışması izliyor.

Serinleyebilmek için surların arkasındaki yamaçtan yemyeşil ovaya ve Dicle Üniversitesi'ne bakan hasırlı ve kilimli Cafe Alberto Louis Gabriel’de içtiğimiz kahveler eşliğinde devam eden muhabbet, günlerin yorgunluğunu alıyor.

Karşıda yanan anızın kokusu ve akşam ışığındaki görüntüsü muhteşem.


10 Temmuz 2007, Salı

Herşey söz verilen saatten bir, iki saat sonra gerçekleşir sözü genel olarak geçerli. Çok sabırlı olmak lazım.

Sabah köylere seçim havasını izlemek üzere gidişim de beklenenden geç başladı ve öğlen sıcağında uzun meslek hayatımda ilk kez, madeni ses kayıt cihazını sıcaktan kızdığı için bezle tutmak zorunda kaldım.


Bu kuyumcunun oyu AKP'ye... Partinin ekonomik politikalarını beğeniyormuş

DTP’nin bağımsız adaylarından Selahattin Demirtaş’ın Kürt sorununun siyasi çözümü konusunda çok detaylı konuşmalar yaptığını ama köylülerin günlük yaşamına dair somut sorunları konusunda fazla bir şey diyemediğini gözlemledim. Bu konularda sıkıntıları olduğunu kabul ediyor. "Maalesef programımız yok, bağımsız adaylarız" diyor.

Dağkapı semtindeki meşhur ciğercinin müdavimleri, kuyumcular çarşısı sohbetleri öğleden sonra. Şu ana kadar konuştuğum farklı kesimlerden seçmenin çoğunluğu bağımsız DTP adaylarına ya da AKP’ye destek verdiklerini söylüyorlar...

Seçimlerin hiç bir anlam ifade etmediğini söyleyen, oy vermeyeceğini söyleyen seçmen de var. Ama bir esnaf "Öyle derler ama bu bölge halkı başını kessen gider oyunu verir" diyor.

CHP’nin seçim çalışmalarını izleme ve adaylarıyla sohbet etme planım yarına kaldı. Kuyumcular çarşısı, ciğerci ve önceki günkü çay bahçesi sohbetlerinde CHP’yi destekleyen seçmen çıkmadı. Nerde sorsam “Çıkmaz burdan” diyorlar.

Yarın aramayı sürdüreceğim. Geçen seçimde iki milletvekili çıkardığına göre ben bulamıyorum.

Günün çalışmalarını, kentten geçen seçimde DEHAP baraj nedeniyle Meclis'e giremeyince 8 milletvekili çıkarmış AKP’nin adaylarından Abdurrahman Kurt ile Esma Ocak parkında yaptığım uzun geceyarısı sohbetiyle noktaladım.


Dağkapı'daki meşhur ciğerci... DTP ve AKP'ye oy vereceğini söyleyen seçmenler hararetle tartışıyor

Seçim barajını kaldırmayı bundan sonra da düşünmeyeceklerinin işaretini veriyor.

Onun beklentisi AKP’nin bu kez 6 milletvekili çıkarması. Oylarının kesinlikle artacağında iddialı. "Köylerde eskisinden çok ilgi görüyoruz" diyor. Diyarbakırlılara mesajı "Kalkınma ve Kürt sorununa demokrasi yoluyla çözüm üretilmesi."

O da ekonomik konularda çok daha kendine güvenli, ama gerektiğini söylediği siyasi adımlar konusunda somut kapsam ve takvim vermekte çekimser.

"Eliniz kolunuz mu bağlı?" sorusuna da biraz bağlı olduğunu, biraz da farklı kesimleri ikna etmek için çok zamana ihtiyaç olduğunu söyleyerek yanıt veriyor.

Çevremizde türbanlı ve türbansız hanımların da bulunduğu masalarda geç saatlere kadar keyifle okey oynanıyor.

Şimdi iki gündür yaptığım söyleşileri radyoya yansıtabilmek için çalışmaya girişmem lazım.


9 Temmuz 2007, Pazartesi

İnanması güç ama saat gece yarısına yaklaşırken telefonum çaldı ve gündüzki ısrarlı telefonlarımı yanıtlayan CHP Diyarbakır 1. sıra adayı ve milletvekili Mesut Değer “Camdan bakın karşı bina. Görmeniz için şimdi ışığı yakıp söndürüyorum” diyerek, yarınki görüşmemiz için adresini verdi.

AKP listesinde 2. sırada bulunan Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Kutbettin Arzu’yu da yarın görmeyi umuyorum. Tıpkı Silvan yolundaki köylere gidip gelmeyi de umduğum gibi…

Ama önce sabah olanları anlatayım.

Sabah ilk randevum DP İl başkanı Galip Ensarioğlu'ylaydı. Bürosu biraz işyeri biraz parti il merkezi gibi. Epey bekliyorum. Sekreteri "Aşiret lideri olmak kolay değil" diyor. "O kadar çok insan görmeye geliyor ki..."


Aysel Tuğluk Bağlar Mahallesi'nde seçim kampanyasını defler, şarkılar, türkilerle sürdürüyor

Ensarioğlu barajı aşacaklarından ve en az üç milletvekili çıkaracaklarından emin. Öncelikleri, "Anti demokratik anayasayı değiştirmek, Kürt meselesini çözecek demokratik ve özgürlükçü yasal değişimler ve ekonomik kalkınma" olacakmış.

Diyarbakır’da politikacılar, hangi partiden olursa olsun benzer bir söylem kullanıyor. Ama Ensarioğlu partisinin lideri Mehmet Ağar’ın da bu görüşte olduğunu söylüyor.

Öğleden sonra bölge genelinde 1995, 1999 ve 2002 seçimlerinde oy oranını giderek artıran ve Diyarbakır’da 10 milletvekili çıkaran iki partinin toplamının iki mislinden bile çok oy alan partinin devamı DTP’nin İl Merkezi’ndeyim.

Kentten gösterdikleri dört bağımsız adayın eşit oy alabilmesi için dört ayrı il örgütü gibi çalıştıklarını anlatıyorlar. Son hafta seçim eğitimi yapacaklar. Okuma yazması olmayanlar için mühür kısmının boş bırakılacağı oy pusulası şablonları dağıtmak, ya da adayın yerini iple ölçmek yöntemlerini kullanabileceklerini söylüyorlar.

Partinin eş başkanı ve Diyarbakır adaylarından Aysel Tuğluk’la Bağlar mahallesinde dolaşıp söyleşiyorum. Def eşliğinde mahallenin daracık, yoksul sokaklarında, kenarlara öbeklenmiş kadınlar, yaşlılar, gençler ve çocukların arasından cümbüşle geçiyoruz.

Aslında katılımın daha canlı olmasını bekliyordum. Sıcaktan mı, sonuçtan herkesin emin olmasından mı?

Gün boyu partinin adaylarına destek verenlerin bazı kaygıları ve eleştirilerini de duydum. “Adayların belirlenmesinde halkın hiç bir katılımı olmuyor” diyenler var. Sorun temsil ise, bunun önemsenmesini istiyorlar.

Bağlar, Koşuyolu Parkı, Konak üzerinden şişe şişe su içip onları buharlaştırarak Sanat Sokağa ulaştım akşam üzeri...

Biraz çekirdek çitleyip çay içerek dinlenip yazar, yayıncı ve gazetecilerle küçük bir sohbetten sonra, sokağın iki yanını saran hasır iskemleli çayevlerini doldurmuş, akşamın serinliğini değilse de ılıklığını değerlendiren Diyarbakırlılardan bir gruba yanaştım sohbet için.

Hepsi öğretmenmiş. DTP’li bağımsızları destekliyorlar. “Meclise giderlerse onlardan ne bekliyorsunuz?” diye sorunca uzun bir liste veriyorlar: Demokratik bir anayasa, Kürtlerin kimlikleri ve kültürlerini özgürce ifade etmesi için adımlar, toplumsal barışın sağlanması, ama aynı zamanda bütün Türkiye için ekonomiden ekolojiye her alanda politika üretilmesi, Türkiye’de uzun zamandır eksikliği hissedilen solun yerinin doldurulması, temiz politikacılık konusunda Türkiye’ye örnek olunması.

Sonra biri gülerek “Zor vallahi. Çok şey istiyoruz. Yapmaları imkansız” diyor.

Yarın kahveleri dolaşıp esnafla da sohbet etmeliyim.



8 Temmuz 2007, Pazar

Diyarbakır'a akşam üzeri indim. Sıcak buna denir işte.

Bir kentin nabzını tutan meslek erbabının başında şoförlerin geldiğine ve çok iyi bildiklerim de dahil her kente açılan kapının ilk taksi şoföründen geçtiğine inanırım. Her zaman olduğu gibi, Diyarbakır'a özgü o güzel "başım gözüm üstüne" selamı ile karşılandım taksicim tarafından.


DTP'nin dört bağımsız milletvekili adayı var

İki kere oy vermiş hayatında o da Turgut Özal'a. "O mübarek insan yaşasa gene ona verirdim" diyor. Bölgeye çok hizmet getirdiğine inanıyor. Bu defa oy vermeyecek. Siyasetçiler sözler vermiş yapmamışlar.

"Ya bu hükumet, o nasıl?" diyorum aramızda an ben an pekişmekte olan güven sayesinde.

Tam beğenmiyor aslında. Durup ekliyor. "Ama yine de bazı düzeylerde beğeniyorum yani de, orada da engeller çıkarıyorlar. Siyaset ağır iştir" diyor. Ve iç çekiyor...

İşte buyrun! Diyarbakır'ın şifreli siyaset söylemine hoşgeldiniz!

Benim anladığıma göre sürücüm, "AKP Kürt meselesinin çözümü için adım atacak ama engel olanlar var" demek istiyor.

Az sonra müzik sesleri ve propaganda konuşmaları yükselen bir kahvenin önünde, kırmızı ışıkta durduk. Demokratik Toplum Partisi'nin 4 bağımsız adayından Aysel Tuğluk'un resimleri asılı camlarda... Arada bir kadın sesi yükseliyor. "22 Temmuz'da oyunuzu kendinize veriiiiiinnn!"

Dağkapı semtine gelene kadar Demokrat Parti ve İşçi Partisinin seçim arabaları müzikleri ve konuşmalarıyla geçiyor. Sonuncu arabadan "Türk ve Kürt kardeş, Amerika kalleşşşş" sesleri geliyor.

Partiler hareketli görünüyor. Ama "seçmen ne kadar hareketli, ne kadar umutlu?" İşte bunu merak ediyorum.

Otelime yerleştikten sonra Dağkapı'nın tanıdık sokaklarını şöyle hızla bir dolanıp, Şemse Allak parkına yayılmış kadınların arasında biraz oturup, "Abla abla, Allah seni sevdiğine bağışlasın" diye bağrışan mendilci çocukların arasında ne yapacağımı bilemeyerek iklime uyum sağladım.

Akşama bir kaç meslektaşla buluşup sohbet edeceğiz. İşte bir kentin nabzını tutan ikinci meslek erbabı. Bir de berberler var tabi ama o daha sonra.


5 Temmuz 2007, Perşembe

İki haftalık Güneydoğu bölgesi seçim gezime 9 Temmuz Pazartesi günü Diyarbakır'dan başlıyorum.

Bu seçimin bir özelliği seçilme şansı yüksek olan bağımsız adayların sayısının çokluğu...

Demokratik Toplum Partisi'nin geçen seçimlerde bölgedeki onu aşkın ilde birinci parti olduğu halde yüzde onluk ülke barajını aşamadığı için giremediği Meclis'e bu kez bağımsız adaylarını yollamaya çalışması nedeniyle seçim bu bölge için özel boyut da kazanıyor ve bu durumun parlamento aritmetiğini nasıl etkileyeceği de merak konusu.

Ben bu iki hafta içinde, Diyarbakır ve çevresindeki il, ilçe ve köylerde gezerek, Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı Türkiye'nin bu bölgesinde seçmenin oyunu nelere göre verdiğini soracağım.

Kürtler'in kültürel, sosyal hakları ya da siyasi talepleri mi, laiklik ve cumhuriyetin geleceği tartışmaları mı, Kuzey Irak'a müdahele olasılığı mı, onlarca yıldır her an bölge halkını tehdit eden şiddet ortamı mı, bölgenin Türkiye'de kalkınma sıralamasının en gerisinde yer alması mı, tarım ve hayvancılıktaki çöküş ve göç mü?

Yoksa hepsi birden mi?

Kırsal bölgeler ve kentlerde seçmenin eğilimleri farklılaşıyor mu? Aşiret, dini bağlar, tarikatın gücü ve siyasi görüş... Sandık günü geldiğinde, kimler için hangisi galip geliyor?

İşte yanıtını aramaya çalışacağım bazı sorular...

Diyarbakır'dan sonra nerelere gidebileceğim ise biraz da bölgedeki güvenlik koşullarıyla belirlenecek.
^^ BLOG-NOTLAR Ana Sayfa