“BEN SANA BARIŞI ANLATAYIM SEN DE BATIDAKİ TÜRKLERE
ANLAT”
Kumru Başer, Diyarbakır, BBC Türkçe
26/03/2013
Diyarbakırlılar Newroz
Parkı’nda dinledikleri mesajı yavaş yavaş sindiriyor.
Her yerde başbaşa veriyor,
umutlarını, kuşkularını, uzun zamandır herşeyi üzerine yükledikleri barış
sözünün içini tartışıyorlar.
Umut kuvvetle hissediliyor,
ama aynı zamanda çok kaygı ve çok yara var.
Otuz yılda onbinlerce insanın
öldüğü, binlercesinin yaralandığı, hapse girdiği, dağlara çıktığı, binlerce
köyün yakıldığı, milyonlarca insanın zorunlu olarak göçtüğü, yüzlercesinin
faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bölgede, savaşın acısını yakınında
hissetmemiş kimse bulmak gerçekten zor.
‘Bedel ödeyenler’
Buralarda, savaştan canı en
çok yananlara “Bedel ödeyenler” deniyor.
İşte “bedel ödeyenler” bugün en kaygılı, en güvensiz, umudu en zor hissedebilen
kesim gibi görünüyor.
Oğlu 21 yıl önce dağa çıkan ve
bir daha ondan hiç bir haber almayan Nevriye Kaçan için barış, her şeyden önce
oğlunun geri dönmesi ya da oğlu hakkında haber almak demek. Yüzünde derin bir endişe ve güvensizlik var.
“Devlet rahat durmaz” diyor. Barış başka ne demek? “Çocuk dışarı çıkınca geri
gelsin. Anadilinde okusun.”
Aslında önceden yaptığım
sohbetlerde, Kürtlerin o gün, Öcalan’ın yapacağı çağrıya hazır olduğu
izlenimini edinmiştim.
Ama PKK silahlı güçlerinin,
Türkiye sınırları dışına çıkarılması çağrısını duyduklarında, bir kısmının ilk
tepkisi acı ve şaşkınlık oldu.
‘Barışı böyle bilmiyorduk’
“Barışı biz böyle bilmiyorduk.
Hep onlar gelince barış olacak diyorduk şimdi gidiyorlar” diyenler oldu.
“Ölülerimize ne söyleyeceğiz” diyenler de.
Dağa çıkan abisini kaybetmiş bir genç kadının gözleri
konuştukça doluyor: “Çok zoruma gitti.
Mideme bir yumruk yemiş gibi oldum. Kendim dağda değilim ama elimden silahım
alınmış gibi hissetim. Demek ki hep dağdakileri bir güvence olarak
hissediyormuşum” diyor.
Ama ekliyor: “Bir karar alınmış, haddim değil karşı
çıkmak. Zamana yayarak kabullenmem gerekecek. Barış sürecinden sonra nerede
olmak istiyorum hiç sormamışım kendime.”
Sohbete katılan bir başka genç kadın ise bambaşka bir
soruyla geliyor: “Ben Karadeniz’de
okuyorum. Orada Kürt işçilere Gürcülerden az ücret veriyorlar. Barış olunca bu
değişecek mi?”
‘Yakma parası’
Çarşıdaki bir sohbette “Hem burukluk var hem sevinç”
diyor Bahri. Öcalan’ın açıklamasını beğenmiş.
“Lice, Ulucaköy’denim. Köyümüz 92 ve 93’de iki sefer
yakıldı. Amcam muhtardı, yüzbaşı amcama, ‘bu köyü yanlış yaktık’ demiş
sonradan.”
Dört aileye “yakma parası” olarak 8bin500 lira verilmiş. “850
lirasını da avukata verdik” derken acı acı gülüyor.
Barış ne peki Bahri için? “Biz maddi bir şey istemiyoruz.
Benim dayım oğlu da dağdadır. Herkes dönmelerini ister. Aynı şeyler yaşanmasın”
diyor.
‘Kürdün midesine yumruk
atmışlar’
90’lı yıllarda yurt dışına kaçmak zorunda kaldığını
anlatan bir eski gazeteci, “Almanya’dan Newroz için geldim” diyor.
O da PKK silahlı gücünün çekilmesinin süreçte Kürtleri
güvencesiz bırakacağını düşünüyor.
“Kürdün midesine yumruk atmışlar, ‘ah belim’ demiş. ‘Yahu,
midene vurduk, belim diyorsun’ demişler. ‘Eh, benim arkamda güçlü biri olaydı sen
bana vurabilirdin?’ demiş.”
Hemen sohbet, silahlı güçlerin nereye çekilebileceği,
belki bir süre Suriye’de, Rojava’da kalacakları ve sonra dönecekleri tahminleri
üzerinde yoğunlaşıyor. Bu sürecin uzamasından korkuyorlar.
‘Oğlum askere gidiyor, rahatım’
Bingöllü bir lokantacı çok memnun.
“Oğlum 1 ay sonra askere gidecekti. Valla
göndermeyecektim. Şimdi rahat ettim. Neresi çıkarsa çıksın sorun olmaz. Şırnak
olsun Hakkari olsun her yere gidebilir” diyor.
Herkesin tek tek savaş deneyimleri ve acıları var ama
esnaf için barış, biraz da ekonomik durumun normalleşmesi demek.
Lokantacı, “Yatırım falan değil, huzur olsun herşey iyi
olur. Yılda 60 gün dükkan kapatıyoruz” diyor.
Sohbeti duyan geliyor herkes bir şeyler söylemek istiyor.
Barış kelimesinin içini doldurmaya çalışıyor:
“Türklerin de elini taşın altına koyması lazım.
Ayrımcılık yapmasınlar.”
“Amcam oğlu taş atmaktan 4 sene 8 ay ceza aldı, taş
atmaktan.”
“Askerde çok ayrımcılık var. Tertibim Orduluydu. En zor
işe, en ağır nöbete hep beni yolluyorlardı.”
“Bingöl’e gidene kadar on kere indirilip bindiriliyoruz”
“Ahmet Kaya dinliyorum diye Silvan’da altı saat
gözaltında kaldım.”
“Ben Zaza’yım. Benim de ana dilimde eğitim olsun.”
‘Yaz, üç kere...büyük
harfle... İNADINA BARIŞ’
Kuyumcu Bozan, “21 Mart’tan sonra ağaçlar bile başka
türlü açmış sanki” diyor.
“Barışı ben sana anlatayım sen de batıdaki Türklere anlat.
İnşallah bizi okuyan, dinleyen bizim samimi olduğumuzu anlasın” diye
sürdürüyor.
“Kirli savaşa gitti milyonlar. Bombalar benim vergimle
atılıyor Kandil’e. Korucu nedir? Benim param korucuya gidiyor. Hayvan beslesin,
ekin eksin bundan sonra.”
“Yüzde 99 değil
yüzde 100 inanıyorum” diyor Bozan.
Üç amca oğlunu kaybetmiş. Biri Hozat’ta askerliğini
yaparken, biri dersaneye konan bomba ile, bir diğeri dağda ölmüş.
“Gelmiş geçmiş Erdoğan gibi bir adam yoktur. Sev sevme
heykeli dikilecek adam. Bu işi çözecek. Hakan Fidan Öcalan’la kanka olmuş.
Allahın izniyle çözecek. Büyük harflerle yaz, üç kere: İNADINA BARIŞ.”
‘Eşkıya’dan vatandaşa geçiş’
Tam o sırada bir hışımla dükkana giren matbaacı
Süleyman, sohbeti Diyarbakır’ın o muhteşem kara mizahıyla
aralıyor: “İnanma sakın ha! Kuyumcu hiç barış ister mi? Altın fiyatları düşecek!”
Herkesi kahkahalara boğan Süleyman süreci ise, “Eşkiya,
kıro, teröristten sonra yeni bir kimlik arayışında Kürtler. İnşallah artık
vatandaş olacaklar” diye yorumladı.
Barış silahların susması mı?
Bölgede sık sık son otuz yılda yaşanan savaş için “Son
Kürt isyanı” dendiğini duyarsınız.
Diyarbakırlı bir arkadaşım, kentten ayrılacağım gün
çaylarımızı yudumlarken, “Kürt isyanlarının çoğu, liderlerinin iktidar
pastasından pay almasıyla bitmiş. İsyanın acısını çekenler, çektikleriyle
kalmış” dedi.
Barış, yalnızca silahların susması olsaydı, buna son otuz
yılda olmadığı kadar yaklaşıldığı söylenebilirdi.
Ama 40 bin ölü, 3 bin küsur boşaltılmış köy, milyonlarca
göçmen, binlerce tutuklu sonra, kalıcı bir barış ya da başka bir deyişle, bunun
hakikaten “son Kürt isyanı” olarak kalabilmesi için çok daha fazlasının
gerekeceğine kuşku yok.
İKİ GÖRÜŞME- İKİ GÖRÜŞ
"GERİLLANIN DÖNÜŞÜNÜN GECİKMEMESİ LAZIM"
Mehmet Kaya,
Dicle Toplumsal Araştırmalar
Merkezi DİTAM kurucularından, işadamı:
"Şiddeti sonlandırmanın ilk adımı atılmıştır. Şimdi Kürt
hareketinin Demokratik kanalları kullanma becerisini göreceğiz. Devlet bu
kanalları ne kadar açacak, bunu da göreceğiz.
"Ekonomik yıkıma uğramış bölge. Alt yapıları hazır hale
getirmek gerekiyor. Anayasayı Kürdün kendisini iyi hissedeceği bir şekilde
düzenlemek, siyasi partiler yasası
reformu ve anadil düzenlemelerinin yapılması lazım. Tahliyelerin
hızlandırılması gerekiyor. Bu insanların zaten tutuklanmamaları gerekiyordu. Af
demiyorum. Türkiye’nin insanların düşüncelerinden dolayı ceza alacakları bir
yer olmaktan çıkarılması gerekiyor.
"Gerillanın sınır dışına çekilmesi geçici olabilir. Ama sorunu ertelemiş olursunuz. 5 bin insanın
bu topluma yeniden karışması lazım. Demokratik haklarını kullanabildiklerine
inanmadıkları için silaha sarılmış zaten bu insanlar. Diasporada uzun süre
kalmaları, Türkiye’ye sorun olarak döner.
"Demokrasi bölgede de tam olarak işletilmiyor. Kürt
siyasetinin de barışa göre adımlar atması gerekir. İç demokrasisini oluşturması,
savaşa göre oluşmuş dili ve yöntemlerini değiştirmesi gerekiyor."
HATIRLATMA ADABI: MAĞDURA AFFETME SORUMLULUĞU YÜKLENMEMELİ
Nurcan Baysal,
Diyarbakır Siyasal ve Sosyal
Araştırmalar Enstitüsü, DİSA
"Silahın bırakılması öncelik değil bence. Bir dolu kötü
günlük yaşam deneyimi var Ayrımcılık, aşağılama var. Kimse birden bire geçmişi
unutup geleceğe bakamaz.
"Barış çok şey yüklenmiş bir kavram. Adalet daha dolu bir
laf. Bir de, buranın adalet anlayışı ne, onu bulmak gerekiyor. Adalet duygusu
sağlanabilirse, ancak o zaman politikaya güven oluşur.
"Uruguay’daki geçmişle yüzleşme ve adalet komisyonları ‘Hatırlatma
Adabı’ diye bir ilke oluşturmuş.
"Geçmiş öyle bir şekilde hatırlanmalı ki, mağdur olana
affetme sorumluluğu yüklenmemeli. Mağdurun acısını kimse azaltmaya
çalışmayacak, ama ‘gelecekte umut var’ dedirtilecek. Bu da iyi olanı, insan
olanı bulup öne çıkararak başlatılabilir.
"Herşey kendimizden utanmakla başlayacak. Ayrımcılık devam
ederse, taş atma da devam eder, bir örgüt biter başka örgüt çıkar."