DİYARBAKIR’DA NEWROZ BEKLEYİŞİ
Kumru Başer
20/03/2013-BBC Türkçe
20/03/2013-BBC Türkçe
Diyarbakır
uçakları her zamankinden dolu sanki.
Hostes bir
yolcuya, yanındaki diğer yolcuyu
gösterip “Beyefendiye çantasını yukarı koymasını söyler misiniz, Türkçe
bilmiyor da” diyor.
Tercüme
yapması istenen yolcu sakin bir sesle, “Siz de Kürtçe bilmiyorsunuz” diye cevap
veriyor. Hostes alttan alıyor.
Diyarbakır
havaalanına indiğinizde ilk duyduğunuz
şey, hala savaş uçaklarının sesi. 4 tane
geçiyor arka arkaya.
Diyarbakırlılar gibi, jetlere endişeyle bakıp saydığımı
farkettim.
NEWROZ'A AKIN
Diyarbakır
trafiğine girip, üzerinde “Vatan sevgisi ruhları kirden kurtaran en kuvvetli
rüzgardır” yazılı geçidin altından geçerken
taksiciyle sohbet iyice koyulaşmıştı. “Çok gelen var, bu sene çok kalabalık olacak
Newroz” diyor.
Barış
ve Demokrasi Partisi (BDP) il örgütü de hummalı bir hazırlık içinde.
5000
gönüllü ile 300 belediye zabıtasının güvenlik konusunda görev aldığı
anlatılıyor.
Kentin
ana caddeleri, yerel yönetim binaları
sarı, yeşil, kırmızı renkli “Newroz piroz be” pankartları, balonlar, çeşitli
süslemeler ve çağrılarla donatılmış.
ÖCALAN’DAN MESAJ VE MUHATAP KONUSU
Barış
süreciyle ilgili olarak bu yıl Nevruz’a özel bir önem atfeden Kürt siyasi
hareketi, ilk kez 21 Mart günü tamamen tek bir kutlamaya, Diyarbakır’a
odaklanacak.
“Öcalan’a
özgürlük Kürtlere statü” sloganıyla yapılacak 2013 Newroz’u bir çok bakımdan
tarihe geçmeye aday görünüyor.
Herşeyden
önce, cezaevindeki PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’ın “Newroz
Parkı”nda toplanacak kalabalığa, çözüm süreciyle ilgili olarak yapacağı “hayati
nitelikte çağrı” da ne diyeceği bundan sonra olacaklar açısından büyük önem
taşıyor.
Bu
mesajın içeriği, bir süre, Türkiye gündeminin en mühim tartışma konularından
biri olacak kuşkusuz.
Ama içerik
ne olursa olsun, çok önemli başka bir şey de gerçekleşmiş olacak. Öcalan’ın
Diyarbakır “Newroz Parkı”na, devletin
izni ile bir “sesleniş” yollaması, çözüm
sürecinde kimin kiminle muhatap olduğunu, kuşkuya hiç yer bırakmayacak bir
şekilde resmen kayda geçirecek.
TEDİRGİN İYİMSERLİK
Önemli
gün yaklaşırken Diyarbakırlılar harıl harıl “süreç”i, söylenenlerden ne anlam
çıkarılması gerektiğini, AKP hükümetinin barış konusunda samimi olup
olmadığını, sonunda nasıl bir yere
varılabileceğini tartışıyorlar.
Katıldığım
sohbetlerde genel bir iyimserlik var ama tedirginlik de. Nerede üç beş kişilik
sohbetler yapılsa hemen bir kaç eğilim beliriyor.
Hepsi
eski tanıdıklar olan Diyarbakırlılardan bir demirci “Artık burdan geri
dönülmez, mutlaka olacak” diyor, bir taksici “Bu hükümet dört dörtlüktür
yapacak” diyor, bir ayakkabıcı “Burası Türkiye her an her şey olabilir” diye
kaygısını belli ediyor.
Kuşkulular
arasında sık dile getirilen bir soru “Madem barış süreci var, o zaman niye hala
tutuklamalar ve operasyonlar yapılıyor?”
İki
farklı cevap geliyor.
Başbakan
Erdoğan’ın sağa ve milliyetçiliğe karşı elini güçlü tutmak için, taktik olarak
bu yola başvurduğunu düşünenler var. O yüzden sürecin kaçınılmaz olarak sancılı
ve uzun olacağını söylüyorlar.
Ama
hükümeti harekete geçirenin demokratikleşme arzusu değil, Ortadoğu dengeleri
içinde Kürtlere müttefik olarak ihtiyaç duyması olduğunu söyleyenler de
var.
Bir
başka endişe kaynağı sürecin somut olarak hangi adımlarla ilerleyeceğine
ilişkin.
BDP’li bir lokanta sahibi, “geri
çekilme ve silahsızlanma” konusunda geçmişteki tecrübelerden kaynaklanan
kaygıların yaygın olduğunu, çok ciddi güvenceler sağlanması gerektiğini
söylüyor.
1999’da
Öcalan’ın yakalanması sonrasında, PKK tarafından ilan edilen “çatışmasızlık”
sürecinde, yüzlerce savaşçının, geri çekilirken, operasyonlarla öldürülmesinin
yarattığı güvensizliği, BDP’li
siyasetçiler de ifade ediyorlar.
‘KIBLELERİ AYNI’
Somut
adımların şimdilik sayılı olduğu ve bu yüzden herkesin sembollerden anlam
çıkarmaya çalıştığı Diyarbakır’ın gündeminde bir de Türkçe – Kürtçe Çanakkale
zaferi afişleri tartışması var.
Kentin
çeşitli yerlerindeki resmi ilan panolarına Diyarbakır Valiliği, Çanakkale
zaferinin 98. yıl dönümü vesilesiyle iki dilde, Kürtlerin ve Türklerin tarihi
kardeşliğini vurgulayan afişler astırmış.
Özellikle
Kürt dilinin bu şekilde resmi makamlarca ikinci dil olarak kullanılması,
Diyarbakırlılarda bir memnuniyet yaratmış.
Fakat,
Diyarbakırlı bir gazeteci arkadaşım, afişlerde kullanılan “Dilleri, lehçeleri,
türküleri ayrı, kaderleri aynı, düşmanları aynı, rableri aynı, kıbleleri aynı” ifadesine
dikkat çekti.
Meslektaşım “Bu afişler barış sürecini
sembolize ediyorsa, dil çok sorunlu. Yurttaş tanımına uymuyor” diyor ve soruyor:
“Mesajın sadece Müslüman Kürtlere verilmiş olması ve kardeşlik temasının
odağına dinin konması aynı coğrafyanın halkları olan Ezidi, Süryani, Ermeni ve Keldanileri
ötekileştirmiş olmaz mı?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder